Bazen hüzünleniriz. Bizi en çok acıtan, en çok yaralayan, unutamadığımız acılarımız ve zamanı geçmiş, bir daha göremeyeceğimiz sevdiklerimizin yokluğudur. Çünkü yaşamda hiç bir şey, bir ins..
Bazen çıkarsız ve karşılıksız seversiniz. Hiç beklentiniz olmadan, sadece sevdiğiniz için, onu olduğu gibi kabul ettiğiniz için seversiniz. Hatta öyle bir bağla bağlanırsınız ki sevdiğinize, istese..
Ellerin buz gibiydi o gece. Titrek ve ürkek... Yıldızları karartacak hatta ay ışığının farkına varmayacak kadar gözlerin yorgun bakıyordu. Akşamdı. Ve ellerin titriy..
İnsan en çok nerelere sığınabilir gecenin ortasında? Yalnız kaldığında en çok neleri, kimleri özler ki… Şimdi seni özlüyorum… Oysa sen çok uzaklarda, uzak kentlerin odaların..
“Yarın akşam yolcuyum”, demiştin. “Gidiyorum buralardan, bir kaç gün yokum.” “Bu kent seni özleyecek”, demiştim. Oysa özleyecek olan bendim. Tam sevmeye başlamışken gidiyordun.
“Hadi gözün aydın, beklediğin geldi”, dedi. Beklediğim biri miydiniz? Evet, ama bu öylesine bir bekleyişti. Daha fazlasını düşünmek ya da hayaller kurmak sadece kendi kendimi kandırmaktan ..
Yüzlerce tanıdıklarımız arasında çok sevdiğimiz, yokluğunda mavi gökyüzü kadar özlediğimiz, yaşantımızın en güzel, en vazgeçilmezler arasına koyduğumuz, en yoğun anımızda onu aramayı düşündüğümüz, ..
Bir şeyler var, yitip kaybolan. Ellerimizde saklayamadığımız, uçup giden kuşlar gibi. Bir şeyler var, her gün peşinde koştuğumuz ama bir türlü erişemediğimiz. Bir şeyler var gerçek..
Belki de çocukluğumuzun ebem oyunlarında unuttuk içtenlik ve paylaşım duygularımızı. Evcilik oyunlarımızda saklı kaldı çocuk yanımız. Aşktan uzakta büyüdük. Doğum günlerinde birbiri ardına söndürür..
Kararmış gökyüzüne bakıp, susup kalmıştım yanında. Oysa sen cıvıl cıvıldın, neşeliydin, mutluydun. Ve yağmur başlamak üzereydi. Canım sıkılmış gibi bir halim vardı. Durgun ve suskundum. Kendi kendi..
Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..