Hırçınlıkla uysallık arası gelgitlerin yaşandığı bir sonbahar havası.. Mahcup bir rüzgar, utanır gibi usulca yalayıp geçiyor tenimin açıkta kalan yerlerini. Ceketimin yakasını kaldırıyorum küçük de..
Tıka basa 2. el eşya dolu dükkânında, yerde sıralanmış ayakkabıların üzerinden atlayarak köşede, masanın üzerinde duran ocaktaki yeni demlenmiş çaydan bir fincan doldurdu kendine Naz. Az önce gele..
Sakız gibi yıkanmış pembe çiçekli masa örtüsünün üzerine bıraktı beyaz tabağı. Önümdeki manzara karşısında kocaman açıldı gözlerim. Pembe şurup üzerine yatırılmış iki yeşil nane yaprağının tam orta..
Elimin üzerine konan uğur böceğini, dağılmış, adresleri kaybolmuş kitapların doldurduğu kütüphanemde, Sartre’ın “Bulantı”sını ararken gördüm. Küçücük varlığı ile kolumda tatlı bir gezintiye çıkmış ..
28 yıl önce yaşantımı, çocukluğumun geçtiği Ankara’dan İzmir’e taşıdığımda, bu iki farklı kültürün arasına sıkışmış gibi hissetmiştim kendimi. Bir yanda saflığıyla çocukluğumu kucaklayan titiz, düz..
Kadın, uğursuz gecelerin koyu karanlıklarında umarsızca olmayan ellerini arıyor. Tarihin dehlizlerini dolaşıyor eteklerinden damlayan kızıl kanla. Canı acıyor, eti lime lime. Geceye bulanmış gözler..
Sanatsever, seyahatsever... ..