Perdenin arasından güneşin ilk ışıkları odaya hafif hafif süzülmeye başladığında yatağın sağ yanında yatan adamın yüz hatları yarı, gölgede acı içinde gerilmişti. Işık hafifçe bu gergin ifadeye değdi...
“O aradı Selim”… Kafasında yankılanıyordu bu cümle, “o “ aramıştı. Peki ne yapıyorum, neyi koymaya çalışıyorum ki. Bildiğimi bilmekle. “O” aradı işte ve ben yokum ki. Ne ki duymaya hep alıştığım..
Telefonun ekranına baktığında, “o”nun adını okudu. İçindeki hasretin yüzüne vuran ateşi ile bir anda ne yapacağını şaşırdı. İşte “o” arıyordu…Eli titreyerek yes tuşuna dokundu, ne diyebilirdi için..
Köşedeki çiçekçiye baktı, çiçeklerin hepsi günün sıcağında boyunlarını bükmüştü gene. Almaya kıyamadı bu boynu büküklüğü. Çiçekler almalıydı oysa. Çiçekler, yıllarca alınmamış çiçekleri kendine almalı..
- Böyle de yaşanmaz ki, bilirken rüyaların bölünmüşlüğünü. Nereden takıldı ki bu laf ağzıma sabahtan beri geveleyip duruyorum. Diye düşünürken, bir yandan da derin çantasının diplerine inmiş kapı..
Artık yeter, kafamın içinde ne varsa silmeliyim, yok etmeliyim, dün biteli çok oldu. Sona erdi işte bitirdim hepsini ne varsa düne ait… Kendi dünyam burası ve benim, bana ait. Bu duvarlar, bu kap..
Buzdolabını açtığında rakısı ve soğuk suyunu görünce sevindi. - Hey iki yakışıklı pek bir soğumuşsunuz. Yepyeni bir geceydi dün gecelerden farklı olmadığını biliyordu. Bardağını a..
öylecene yazmak istiyorum... Hepsi bu. ..