Bazı insanlar mutluluğun peşinden koştukça mutsuzluğa varır. "Kadınları çok sevmenin cezası onları daima sevmektir!" diye yazan Andre Maurois'ya göre insan yaşamına esas kural mutsuzluktur. Böyle düşü..
Sınırlarımızı aşacak kadar güçlü değilse kanatlarımız, hep erteye bırakırız beklentilerimizi. Umudumuz hep yarına yöneliktir. "Yarın" diye bir şey olmadığını öğrendiğimizde, biri gelip çoktan kırmıştı..
Yüreğimizin peşine takılıp gittiğimiz her yerde mutlu olmanın çok zor olduğunu yaşadıkça öğreniriz. "Aşkın yaşı olmaz" denilse de belli bir yaşın altında yaşanan aşkları gülümseyerek önemsemez, ilerki..
Doğumdan ölüme kadar geçen süreçte sürekli bir değişim geçirerek büyürüz. Büyümek, belli bir yaşa gelince biter diye bir şey yoktur. Okudukça, öğrendikçe, biriktirdikçe, deneyimler kazandıkça büyümeye..
"Sana gitme demeyeceğim / Ama gitme Lavinia" * Bazen gitmenin en doğru olduğu haller vardır. Tek çözümdür gitmek! Sevdiğini terk etmek... Bunu sevdiği için yaptığını söylese de aslında kendisi iç..
Yaz çabuk bitti. Yine sonbahar...Ve ardından yeni bir yıl. Ve de yeni bir yaş. Artık doğum günlerini çoğumuz eskisi kadar çoşkulu kutlamıyoruz.Tuhaf bir melankoli sarıyor içimizi...İncecik bir sız..
Yaşımız arttıkça etrafımızdakilerin eksilmesi hüzünlü bir yalnızlığın içine doğru çekiyor bizi. Flaubert'in dediği gibi " Kalbim bir kent mezarlığına dönüşüyor." Tüm sevdiklerimizi gömmeye başlıyo..
"Ve kayığına bindi, yanına bir anlam aldı,açıldı."* Kendimizden kaçmaktan vazgeçtiğimizde yaşamın anlamını sorgulamaya başlarız. Nedendir, yaşama ille de bir anlam yükleme çabası?Geldik, g..
Dönme şansımız hep vardır aslında. Elimizdeki biletin tarihi hep açık durur.Ama gönlümüz bu dönüşe açık mıdır?Hani, şarkı der ya; "Nerde ben de o yürek, yardan cayacak?" Geriye dön..
Her akşam güneşin batışını seyrederken hep aynı hüznü duyarız. Yolun yarısına ya da sonuna gelmek değil, hiç yürümemiş olmak üzer bizi. Kendimiz için bir adım atmamış ama başkaları için hep koşmuşuzdu..