Bu sabah yağmura gözlerimi açtım yağmurdan bir şehre… Yapayalnızdım, incecik bir boşlukta büyük bir bedende… Kırılmıştı dallarım beyhude uzamış yüzüm..
Bu o gün değil penceremden sarkan düşler ziyan ruhumda denizler ötesi bir ütopya uzunca bir düş kıtlık başında insan uzanırım, kurumuş dudaklarımla meyhanede solumuş aşklar ..
Vuruldu yapraklar Dem tutmuş yağmur esnasında… Zifiri bir gölge edinmiş gök Bulutların duygusal zamanında… …düştü kalp atağında bir sıcaklık Şehre dayand..
Yeni yeşeren bir ağaca benzer ellerin; yemyeşil doğaya kokular saçan, büyüdükçe yepyeni dallar çıkaran, uzadıkça doğaya çığlıklar getiren!.. Toprağın kurumuş haline ..
Geldim dergâhına densiz çocuk, Dergâh-ı can kalemine! Bir yüzüm var nurdan öte, gülden yüce, Tut elimi sevda-i aşk ile… Al içine çek inciri, bal-ı kan kırmızı şarap ile
Kanatlan, kanatlan ki görsün seni dünya… Denize yakın dur, yakın dur ki titrek bir bedenin olsun! Titretsin seni her gece sessizce kıyıya vuran... Sessizce al martılardan selamın..
Ne yazık Kara bulutlardan sevgi türettiler Duyguları durgun sulara vadettiler Çöl topraklarından tohumu beklediler Aşkın kollarında büyüyen mevsimleri yok ettiler
Her kalbi kuşatan bir renk vardır usulca yaklaşan acımasızca katleden... Dili yoktur göz sancılarının, dini yoktur sevdaların, aşkların...
Gitmeliyim; bu şehir zehir yuvası, katran karası bir düş kırıklığı!.. Göğün maviye çalan gözleri soluk, dumanlar yükseliyor… Dumanlar yükseliyor bu şehirden… İnceden..
Bırak beni, kendini bana bıraktığın gibi Varsın günah giydirilsin sevişmelerimize Vakitsiz göz koymalarımıza Varsın sürgün edilsin çırılçıplak bedenlerimiz Denizlere dökül..
Milliyet Blog