sanki İstanbul gözlerin yok olmaya hazır tükenmeye, tüketilmeye yağmalanmaya sanki bezmiş gözlerin umudunu yitirmiş unutulmuş yaşlanmış sanki ..
git dedin gittim gel dedin geldim sev dedin sevdim şimdi öl diyorsun öldüm... ..
Katilin yüzü biraz sana benziyordu. Ağır adımlarla geldi. Korkmadım gelecek acılardan. İçimdeki gemileri anlattım heyecanla. İlgilenmedi, yavaşça soydu beni. Ben heyecanla anlatıyordum. Şehvetle ..
Çocukluğumdan kalan birkaç fotoğraf var beni heyecanlandıran. Kırmızı bir bisiklet, babamın bana alması için ağladığım, küstüğüm kırmızı bisiklet. Selesinde o güneş saçlı yüzü kirli çocuğu taşıyan...
seviliyordun sevmelerden yoksun eski aynada tarayıp saçlarını oje sürüyordun parmaklarına renkli renkli huzur veren eller hiç dokunmadı saçlarına kırışmış çarşaflarda ..
Hiçbir acı kendini tarif edemez; kendimi tarif edemiyorum, yok yere akıyor kanım Mumlar adasam yıldızları da sersem önüne, olmuyor Mengenede sıkıştırılmış sözcüklerim İnanmayın, şairler yalan söylü..
Allı pullu sözlerim yok kırışmış yüzüm yaşlı kalbim ve yatağımın altında sakladığım geçmişim. ben artık eski zamanlardan şarkı söylemek istemiyorum. buruşmuş iki yüz adıyorum gele..
Ben anlatamam sana kirlenmiş ellerin koynunda yattığımı, yüreğimin döküntü eskilerini değiştirdiğini. Ve ben anlatamam saklambaç oynayan azgın nehirlere sığmayan yüreğimi. Şimdi birlikte akmalıyız ..
gecikmiş zamanlar kenti burası yaralarını kaşıyan kaşıdıkça kanatan insanların kenti usulca geçiyorum geçmişe ve sen öpüyorsun uçuklu dudaklarımı kaşıdıkça kanıyor yar..
Ben karanlık bir adamım kendini aydınlatamayan. Kanayan yerlerimi sar diyorsun uçuklu dudaklarınla. Karanlık bir adamım saçlarını taramayan. Yaşlı bir sonbaharım yaprakları dökülm..