Sana yazıyorum, yüreğimdeki tariflere sığmayan çığlığı. Sana yazıyorum, tüm benliğimle iliklerime kadar işlediğim isyankârlığı. Bir çıkış yolu olsa da diye başlayan ve sabahlara kadar süren uykuyla ..
Bugün yüreğine demir atamadığım ama tüm demirlerden daha ağır yüreğimi yanıma alıp şehrinden gidiyorum. Sana geldiğim bir hazan sabahının gölgesinde, yine sana usulca veda ediyorum. Gelişim kadar sus..
Gidişler vardır suskun!Bir bulut çöker şehrin üstüne, kalan ağlar, gökyüzü ağlar…Gidişler vardır, gideni kanatmayan, kalanı yaşatmayan. Sözlerin buharlaşıp uçtuğu, yoğunlaşıp tekrar aşağı..
Ben geldim aşk, kavuran yaz sıcağına inat, kaybolan yıllarıma inat ben geldim!Sen bana gelmedin diye değil gelişim. Yıllardır seni beklemekten hiç bıkmadım ben. Otuzumda daha erken dedim. Kırkın..
Dün gece yine seni rüyamda gördüm sevgili… Bu sefer her zamankinin aksine maviydi rengin, gökyüzü gibi, deniz gibi, hasret gibi, hepsinden çok buz gibi… Sanki bir şeyler anlatmak istiyordu bakışla..
Şehre düşmüş bir şiir kızıllığıydı. Alaca karanlıktı, rüzgârlıydı, ağlamaklıydı. Valizinden çıkardığı fotoğrafa derin bir bakış attı. Geleli 1 haftayı geçmişti ama eşyalarının hiçbirini henüz yerleş..
Ne güzel bir cümledir... "Benimle evlenir misin?" demek. Ömrünün yarısını verir misin? Ömrümün yarısı olur musun? Sabahları tenim kokulu yastıklarda uyanmak ister misin? Akşamları yorgun gün bitiminde..
"Yaşam ömrümüzü eleyen bir süzgeç ve bugün kırık dökük hayallerimin arasından sesleniyorum." Küçükken kendimle geleceğe dair oyunlar oynardım. Büyüyünce ya da büyükmüşçesine bir şeyler olmayı hesaplar..