Kimsesiz hallerimiz uğurluyor günbatımının soluk turuncumsu halcelerini. Birer yetim düş; soluksuz ve mülteci bir coğrafyanın dilsiz kelamları... ... Susmanın bile ..
Dilek ağaçlarına bağlanan çaputlar misali insan, unutulup giden... Mavi göğün, çorak toprakların kırık silüetinde, filizlenen kimsesizlik bir avuç yaşamak... Sessizlik heybesinde ..
Matemi bile buz kesmiş, dili lal bir ezgiye dönüştü dünler avuçlarımda... Kına yakılmış ağıtlar misali şimdi suskun ve kederli bir gün batımı gibiyim... Neresindeyim hayatımın? Yaşadı..
Ve gözyaşlarımızın en derin sunağıdır sessizlik, damla damla dökülür içimizdeki acı gülüşlerin gölgesinde. İsimsiz, sorgusuz, sualsiz, kimliksiz bir adanmışlık taşıyoruz boynumuzda madalyon niyeti..
Soluksuz bir sevmekti insanı, ölümün küflü toprağına sarılan kefenimin soluk benzi. Toprağın iklimsiz bir griye bulanmış sessizliği idi. Sevmek, kırağı çalmış saçlarından öpmekti..
Ve en çok umutlar doğurur gece sancılı karanlığında, Ve yine en çok umutlar gölgelenir. Hani insan avuçlarında bir tutam yaşamak taşır yaaa yitip gitmesin diye, En çok kendi..
Nasırlı yüreğim, bakma yüzüme! Gözlerim saklayamaz heybemde ki tufanı. Adına saklı dediğim başıboş tümcelerin istilası altında yıkık bir şehir misali kimsesizliğim... Nasırlı ..
Ve Kasım da düştü saçlarıma yağmur taneleri ak diye... Gece ve gündüzün med cezir misali bilinmeyen bir denklemde saklambaç oynaması gibiydi, senin gelmeyişlerin ..
Ay bulanmış günbatımı kızıllığına geceye adım adım... Dağlar titrek bir karanlığa teslim, avaz avaz rakseder yıldızların silüetleri, yitik bir şehrin alev kokulu düş..
Usanmışlık diz boyu bir yırtık misali ömür heybemizde... Sararmış ömürlerin kırk düğümle bağlandığı bir susmuşluk işte... Kimsesiz olmak ve kimsesiz kalmak arasında ince bir sır perdesi misali Araf..