Hatıra defterleri gibi hayat dediğimiz o ince çizgi. Önce güzel başlar herşey satırlarda olduğu gibi, sonra yerini teker teker vedalara bırakır yine güzel anlar. En güzel hatıralarla dolu çerçev..
Her nesnenin bir bitimi vardı... Biz çocukken ne güzel çocuklardık. Her mevsim yazdık, hiç gelemeyecek birinin yokluğuna sarılmak oldu hayallerin en büyüğü, gidenlerin döneceğine inan..
Seni dünyaya getirirken, Nasıl bir dünyaya geldğini sorgulardım hep. Bana muhtaç ellerini ilk tuttuğumda, 21 yaşındaydım. Biliyordum, Bir daha 21 yaşına hiç gelmeyecek..
Yeryüzü belkilerle dolu... Kimbilir, belki de yaşanacak çok şeyimiz vardı... Dayan yüreğim, gelmeyecekler biliyorsun. Şimdi nerden anlatsam gidenlerimi, veda ettiklerimi..
Üzücüyüm bugün, Hücrelerimde; onca hayattan sonra, zor bir suskunluk anı. Kıpırtısız... Sessiz... Gözlerim deniz; derin, tuzlu... Gözlerim deniz aktı bugün..
Ardı ardına, vedalar içmişizdir bir çoğumuz. Çocukluğuma yolculuk yapmak istiyorum şimdi, acının ne demek olduğunu bilemediğimiz, bütün gerçeğimizin oyunlardan ibaret olduğunu sandığımız çocukluğu..
Bütün olay kendi dünyamda dönüyor... Günün yorgunluğunu, bir kaç satırla hafifletmeliydim. Şimdilerde, konu olan her başlığı yazabilirim. Kendimi ertelediğim zamanlarda, ne kadar yalnız kal..
Gündemi gönül rahatlığıyla takip etmek ne de zorlaştı değil mi? Çayımızı haber saatlerine denk getirip, keyifle beklediğimiz zamanları göremez olduk sanki. Gündem başlıkları can sıkıcı....
Hiç gelmeyecek baharların özlemiyle, Yaprak döküyor ömrüm. Dalımdan düşen düşene... Biraz hayatın ucundan tutunayım diyorum Sonra düşüveriyorum hüznümün boşluğuna,
Kendime gelsin bu yazı... Sanırım uzun zamandır kendimin keşfine hasret kaldım, hayat telaşesi işte... Uzun zamanlarım olur hep benim düşünmeye derin vakitlerim. Hiç durmayan kum saatine hapsettiğ..