Güne yastık altı bir mutlulukla başlıyor kimi zaman insan… Usul usul fisıldıyor bir ses “Hadi bakalım uykucu… Yüzüne güneş değdi… Uyanma vakti geldi. Berrak bir hava seni bekliyor…” O an kafanı yastığ..
Seni, beni, onu ne bileyim sağdaki, soldakini hadi birde uzaktakini uysallaştıran zaman… De ki; “Boşa kürek çekiyorsun. Vereceğim sadece iki güzel gün”… Bileyim de öyle davranayım… Bileyim de hedefimd..
Dağıldım… Toparlanma vakti çoktan gelmişti de ben küçük bir düşe dalmıştım. Ondan bu umursamazlığım. Ondan bu şaşkınlığım ve ondan bu saçları darmadağın, yüzünde muzip bir gülümseme yerleşmiş çoc..
Bazen olaylar dur durak bilmeden üzerine öyle geliyor ki altında ezilip kaldığını hissediyorsun. Zaman eskiye göre yavaş ilerliyor… Mevsimler birbirine karışıyor… Metabolizman gece ve gündüzün ayrımın..
Her şey üst üste geliyor bazen. Sıkıntılar üzüntüler ayrılıklar. Ne kadarına dayanabilir ki insan. Sürekli bir şeyleri toparlama, düzenleme, idare etme çabası içinde boğulup gidiyorsun. Neye nerden ba..
Hayat bir uçurumun kıyısında. Bir adım atsam boşlukta kaybolacağım. Ne bir adım ileri nede bir adım geri gidip kendimi kurtarmaya gücüm var. Neden bu kötü ruh bu karamsarlık.. Beni bu kadar çaresiz ya..
Dün“Hiç geçmeyecek” dediğin umutsuz bir hal vardı gözlerinde. Hiç bitmeyecek sandığın acıların. Zaman ilerledikçe açılan kesiklerin. Dudağının kıyısına saklı kelimelerin ve hüzün düşkünü ruhun..
Yaşadıkça öğrenen, öğrendikçe insanlardan uzaklaşanım ben… Sadece gülümseyenim… Sanki hayatta çok zevk alıyormuşum gibi… Sürekli çevremdekileri memnun etmeye çalışanım, bunu bir görev b..
İşte o andı… Bilmediğim zamanlarda olmayı, bilmediğim yüzleri görmek istediğim; kelimeleri sıra sıra yapıp dizdiğim, sesleri en uzak sahillere göndermek isteğim andı… İşte o andı… Yani geceye sığındığ..
Ben susmak istedim günün en konuşkan saatlerinde. Tüm kelimelere, tüm seslere kapatmak istedim kendimi… Kulaklarım duymazsa, sesler aklımın süzgecinden geçmezse eğer kafamı tırmalayan o ses geçer sand..
Milliyet Blog