Denizin rengi yeşil bugün. Martılar, kayıklar hep bildiğim hatırladığım gibi. Güneşli bir gün fakat hava soğuk. Sahil boş, banklar, çay bahçeleri… Bugünlerin ne zaman geçeceğini soruyorlar...
Karanlıkta oturayım dedim biraz Karanlık da seninle otursun dedi biri. Sessizliği dinleyeyim dedim biraz. Sessizlik de seni dinlesin dedi biri. Bu nereye kadar gidecek böy..
Büyük sözler ettiğinde kırılıyor hayat. Düşünmeden söylediğin, ağzından çıkan iki fakir cümle değiştiriyor yolları. Yokuş aşağı koşarken ve saçların savruluyorken rüzgarla, mutluyke..
Zaman akıyor. Gecenin karanlık elleri dolduruyor hayatın boşluklarını. Birazdan üşümesinler diye birbirine sokulmuş evlerin tüm ışıkları sönecek ve kasabanın dar sokakları gölgelere kalacak..
Bakımsız, kaydırağı küflü parkta, cebinde metelik olmayan fakir çocuklara pamuk helva satmaya çalışan kasketli adamın umudundan lazım. İçlerinden bir tanesi yıllar sonra “her gün parka kask..
Her insan kendi hapishanesidir. Oyun hiç değişmedi, ilk günde aynıydı şimdi de aynı. Sen hayata küsersen, hayat da sana küser! Sen sırtını dönersen, o da döner. Kasa..
Yürürsün… Fakir mahallelerden geçerken kapı önlerinde oynayan çocuklara takılır gözlerin. Bu semtin çocukları soğuktan üşümez ki! O yüzden çıplaktır ayakları ve bahtlarına inat pembedir yel..
Bildikçe, şahit oldukça, yaşadıkça daha da büyüyor dudaklarındaki gülümseme. Görmediğin orada olduğunu bile bilmediğin bir eşik var. Atlayıvermişsin haberin yok. Acı da bir yere kadar, kede..
Çürümeye yüz tutmuş, merdivenleri eksik tahta iskele, ağlar, kayıklar… Yüzü denize dönük üç baraka var. Kapıları, pencereleri, biriktirdikleri insan hikayeleri, ahları, gülerek hatırladıkla..
Elleri titreyen yaşlı bir ressam, koltuğunun altında boyaları ile zeytin ağaçlarının altında nereyeyse bilmem hızlı hızlı yürürken, ayağı takılmış da erik rengi boya dökülmüş, dünya yemyeşil olmuş ..