Yağmur çiseliyor, yanımdan arabalar, kamyonlar geçiyor tek tük... Yaz aylarında, özellikle hafta sonları ne kalabalık, ne boğucu, ne tiksindirici olur bu yol... Allahtan kış işte... Kimseler..
Küsmek ne kolaydır... Sahiplenmeye, arka çıkmaya, sevmeye benzemez hiç... Kapıyı çekersin, telefondan ezbere bildiğin numarayı silersin, ararsa açmazsın, olmadı meşgule alır, gözleri..
Omuzları düşmüş adamın, adımlarını atışından yorgun olduğu besbelli... Saçı sakalı birbirine karışmış üstelik... Yağmur yağıyor, ıslanıyor farkında değil... Sağ elinde sıkıca tut..
Arsız bir rüzgâr eser... Kitabın sayfaları açılır... Kurumuş bir gül düşer yere... Gören olmaz! Siyah paltolu yaşlı bir adam bastonuna dayanarak yalnız yürüyordur karlı yolda, gökyüzü grid..
Aşk, bazen; kurutulduğu bile unutulmuş, sararmış sayfalar arasından kendi yere bırakıveren bir çiçekte... Küçülmüş, atılmaya niyet edilmiş pantolonun, arka cebinden çıkan buruşuk sinema biletind..
O gidince, yerine birini koyacaksın canım kardeşim... İnsan değil misin? Yapacaksın! Avutacaksın kendini, soranlara ; “alışkanlıktı sevmiyormuşum, böyle iyiyim” diyeceksin... En kurnaz..
Şehri tepeden gören, taş duvarlı bir meyhanenin, bahtı kara, örtüleri inadına sakız masalarından ilk gözüne ilişenine, tesadüfmüş gibi yaklaşacak, duvarlardaki siyah beyaz fotoğraflarda, dumanlı hava ..
Bir dağın yamacına, yeşil çimenlerin arasına saklanmış, kendi halinde haylaz devedikeniyim aslında... Geveze tarla kuşları gelir ziyaretime, gezdikleri yerleri anlatır, ben dinlerim... Deniz..
Anılarımın ucu yanmış, sararmış yapraklarından kâğıt gemiler yapıp, suyun üzerinde uzaklaşmalarını izlemeyi ve onlarla hiç akla gelmedik yerlerde tesadüf etmeyi severim… Bunu yapabilmek için haya..
Arkadaş; bu gün kendine büyüüük bir iyilik yap. Aynanın karşısına geç, gülmeyi unutan, göz bebeklerine çak gözlerini, kaçırmadan, kırpmadan ama… Evde kimsenin olmadığı bir saati seç ki ailen..