Bu sabah, bir süredir olduğu gibi tatsız gittim işe. Yeniden yapılanma anlamında bir belirsizliktir sürüyor ve bu da işe giderkenki haleti ruhiyeme keyifsizlik olarak yansıyor. Yansısın bakalım… ..
Yine telaşlardayım, neredeyse son anda aklıma geldi. Yarın yılın son günü olduğuna göre haksız da sayılmam bu kez telaşımda. Çünkü yeni yıl, yoksa eski yıl mı demeliyim yazısı yazmadım. Yazmak mı iste..
Bu sayfalarda yazmaya başladığım ilk zamanları anımsıyorum da!.. Daha doğrusu yazamadığım. Yazabilmek için üye olmak gerekiyordu, becerememiştim. Ama bir gün, yazma eyleminin derdine düşünce, üye olam..
Nasıl da güzel bir hava... Şehrim gibi güzel ve aydınlık ve lodosuyla baştan çıkarıcı. Onunla olmak istedim, bıraktım işi gücü, atladım otobüse, az sonra paylaştığımız evin yakınındaki otobüs durağınd..
Hayatta üç şey dileseydiniz sonra da istemeden de olsa derin bir uykuya dalsaydınız ve... Benim için “Hayatta olmasını dileyeceğim üç şeyden biri film izlemek olurdu.” dersem yalan olur. Ama yine de..
Öğlendi, yağmur birden bastırıverdiğinde, tam da işe ara verme vakti. Şemsiyem evde kalmış, umurumda mı sanki? Kıydım o güzel, yüksek ökçeli, gri ayakkabılarıma eve koşuverdim. Ya akşamüzeri? Sanki öğ..
Köşe kapmaca oynar gibiydim cuma akşamüzeri. Ama kendi kendimle, yoksa kaçtığım biri yoktu. Aslında o günkü koşuşturuşuma tam da uymuyor bu tanımlama ama nedense "kavşak" kelimesine yakıştırdım sanki..
Sizin babanız ya da anneniz söylemese bile eminim söylediğini duyduğunuz “baba” ya da “anne”ler mutlaka olmuştur: “Benim kızım/oğlum doktor olacak.” Ben de bu cümleyle büyüdüm. Öyle ki daha ilk okulda..
Bir yaz kampında bir araya gelen çocuklarımız ve Yunan; komşu çocukları.. Boyunun kısalığı nedeniyle “Mikro” denilen Hüseyin. Tekerlekli sandalyelerdeki bir grup çocuk ve Mahalleye gele..
Biraz zor uyandım sabaha ama uyandım. Aklımı çeldin birden kalktım, şorttu, bandanaydı, spor ayakkabısıydı… yürüyüşe dolandım. İyi ki dolandım. Bayram sabahlarının üçüncüsünde şehrim yine bana kalmışt..