“Tanrı olmasaydı, bir tane yaratmak zorunda kalacaktık.” (Voltaire) Ne demek şimdi bu? Ne söylüyor Voltaire bize? Tanrı var mı, yok mu? Olmasaydı, bir tane yaratmak zorunda kalacağımıza göre var ..
Bir düş gördüm. Kızıl tan aydınlığında kınalı kuzular... Kızıl şafağın ardındaki ak bulutların arkasına saklanmış güneş, altın rengi hareler yollamış, sabahın ilk altın ışıklarıyla okşuyor bembeya..
Cinibiz, üstündeki samanları silkeledi, içeriye girdi. Kapı, gıcırtıyla kapandı ardından. Kapının tokmağını tutup yeniden açıp kapadı, gıcırtının nereden geldiğine bakmak için kafasını eğdi, oymal..
Çocukken öcülerden çok korkardım. Öcü nasıl bir şeydi, canlı mıydı cansız mı bilemezdim. Nasıl bir kötülük yapardı çocuklara? Yer miydi onları? Döver miydi? Öldürür müydü? Kaçırıp keser miydi? Bilmiy..
Ders arası teneffüs. Sağanak yağmur var dışarıda. Ne zamandır böyle sağanak olmamış. Kızlar kürsünün çevresinde toplanmışlar. Ortalarında bir kız... Günyaruk Abaküs. Elinde bir tomar kağıt, dağı..
O sabah Halil, sanki günlerdir uyuyormuş da uykusu iyice kanmış gibi birden uyandı. Ellerini başının altına koydu, tavandaki ışık demetine dikti gözlerini. Perdenin aralığından giren ışık demeti..
Kim bilir hangi esrik günümde çıktım yola.. Düş atımın terkisinde heybem, heybemde yazı başlıkları... Güneşli, güzel bir gün. Bilmediğim diyarlara doğru, tanımadığım insanların yaşadığı coğrafya..
Zaman deresi, fırtınada, kasırgada kökünden sökülmüş ne kadar can varsa, katmış önüne sonsuzluğa doğru akıp gitmekte... Bebeler ölüyor bir yerlerde.. Beşiğinde uyurken öldürülmüş, yalan dünyanın..
Mis gibi çiçek kokularının arasında derme çatma bir ev. Kollarımı pencerenin boyaları dökülmüş tahta pervazına dayamış, küçük pencereden dışarıyı seyrediyorum. Yapraklarının gölgesi evin duvarına ..
Sevgideğer FAZIL SAY, bir gün bütün coğrafyayı karşına alsan da … dünya yurttaşı Zelin, seninle gurur duymaya devam edecek! Coğrafyayı “pediculus humanus”lar sarmış! Bu beyinsiz..