Beni her sabah Bilmediğim bir şehrin teras katından Akşam güneşini anlamaya zorlayan ne… Öznesi uzakçıl çocuk Sen dalarken gündüz vakti Gece diye uykuya İpek tozları dağı..
Kasım Patı kıvrılmış eteğimin Robadan ebruli bir ucuna Yenlerim zilli… Elimde Niğde gazoz Afili mi afili… Kırınca belini mor şafağa yaslanmış dağların Anam sen de yi..
Mavileyin uyandım, Güneş çizdim gökyüzüne. Mora boyadım dağları, Yanık türkülerin dumanını ekledim... Az kızıl kattım sonra, Ebabiller kanat çırptı, Kuşların cıvıltıs..
Atabilirdi aslında.Sözün gelişi, Mektuplar gibiYakabilirdi ucunu, Sarmaş dolaş kelimelerYazabilirdi meselaSözün gidişi, Yazmadı.Sırtında..
Kabuğunu yuva diye kanıksamışKaplumbağa gibiYatamam geceYüzümü verip yıldızlara…Ölü doğdu bu kez şiirYıldız kaydı sessizce…Zorlu bir yol eğlentisiydi
Mesela, Başparmağımda kurdeleymiş soluklanmak… Ve ben bakmamışım bir zaman. Nasıl olur çatlaması damarların… Kılcal kılcal… Kıl… Cal… Gözümün bebekleri Sütten ..
Kuzeyden gelen soğuk rüzgarlar, nihayet kışı getirmişti. Yazdan kalma günlerin sarı sıcak sessizliğinde, kısa nacakla küçük dalları odun haline getiriyordu yaşlı adam. Hazana karışıyordu küçük ..
Sandım ki var mışım İlinekmişim çepeçevre… Çağıl çağıl ir ırmak kenarı mesela Kar suları geçiyor parmak aralarımdan Saçımdan rüzgar… Başımı gölgelemiş Kuzeyi çillen..
Söylüyorum söylüyorum Yüzüme bakıyorlar… Sanki ölü bir dilden çıkıyor sesim… Ne kadar Hititli varsa toplansız… Ne kadar Urartu… Ne kadar frigli… Gelmesin Lidyalılar… ..
Dört milyon kişi, işi gücü bırakmış, dünyanın dört bir yanına serpiştirilmiş su geçirmez teknolojik kutuları arıyorlarmış... O kutulardan biri, eminim, Etiyopya'da şiş karınlı çocukların yanı..