Gerçekle düşler arasındaki incecik sınırdayım..Bazen gerçek yaşamda mı yoksa düşlediğimde mi yaşıyorum ayırt edemiyorum. O kadar benzer yönleri var ki..En kötü olanı ise arada sıkışıp kalmak.. Nereye ..
Hayatı rengârenk, farklı şekilleri olan legolara benzetirim… Hani olur ya açtığınızda paketini, önünüze serilir tüm parçalar… Sarı, kırmızı, mavi, turuncu, yeşil… Kare, üçgen, yuvarlak, dikdörtgen şek..
Bazen olaylar dur durak bilmeden üzerine öyle geliyor ki altında ezilip kaldığını hissediyorsun. Zaman eskiye göre yavaş ilerliyor… Mevsimler birbirine karışıyor… Metabolizman gece ve gündüzün ayrımın..
Ben senin sakinliğini sevdim. Babam ve kardeşlerime karşı bitip tükenmeyen sabrını sevdim. Ben senin Pazar sabahları hepimizden önce uyanıp kahvaltıyı yetiştirme telaşını sevdim. O sevgi dolu sesinden..
Bazı insanlar vardır. Hep zarar verir sana. Bilerek ya da bilmeyerek yaşamında ciddi sarsıntılara yol açar. Bazen canın öyle acır ki aklına gelen tüm kötü sözleri sıralarsın. Oysaki sadece dilindedir ..
“Ah bir dost! Eskiler dostluğun sudan ve ateşten daha zorunlu ve daha tatlı olduğunu söylerler, ne doğru”… Dostlar kazandım bu ortamda… Çoğaldım… Elimi uzattım, eller uzandı… Ses verdim, sesler o..
Diyor ki; "Hiç un kurabiyesi yaptın mı?" Şaşkın şaşkın bakıyorum yüzüne. Durup dururken ve akşamın bu saatinde bu sorunun gerekliliğini düşünmeye başladım... "Neden?" dedim gülümseyerek... “Canın..
Zamanı gelmişti ve sen gitmeliydin. Kendine göre haklı sebeplerin vardı belki. En doğrusu bu diye düşünmüş olmalısın ki sessiz sedasız gittin. Haber vermeden kısacık bir veda bile etmeden. Durup düşün..
Sözün bittiği yerde başlar “aşk”. Ve hissedilen, yaşanılan “aşk” ise; biri sevda olur, diğeri sevdalı… Çiçeğin gün ışığı ile açmasına, gecenin ay ile aydınlanmasına benzer. Farklı iki noktadan tek nok..
Aynı sokakta büyüdük hepimiz.. Aynı sokakta oynadık. Aynı sokaktan okulumuza gittik. O sokakta neler yaşandı neler.. 25 yıl iyisiyle kötüsüyle geçti bu sokakta. Ne oyunlar oynadık, ne eğlenceler buldu..