Bu sabah, bir süredir olduğu gibi tatsız gittim işe. Yeniden yapılanma anlamında bir belirsizliktir sürüyor ve bu da işe giderkenki haleti ruhiyeme keyifsizlik olarak yansıyor. Yansısın bakalım… ..
“Size söz verdiğim gibi” diyordu Barış Kaptan, ona “kaptan” dememe aldırmadan, “Söz verdiğim gibi, elinizi uzatıp bulutlara dokunabilirsiniz” Evet, ben planörün ancak bir el sığabilecek kadar küç..
Öylesine, sıradan bir günün sıradan bir anında, birden kulağınıza çarpan bir şarkı, yüreğinize dokunuyorsa: “Hafife alma, aşk vurur insana/ Bu kadar kolay sanma, delikanlım” diyerek… savrulup git..
Yemek sonrası kahvelerini içerken, koyu bir sohbete dalmışlardı. Uzun bir süredir görüşemiyorlardı, anlatacak ne çok şey birikmişti!.. Her zamanki gibi, gösterilecek şeyler de birikmişti; Nevin Abla’n..
Çarşamba akşamüzeri, birlikte çay keyfi yaparken, "nohutlu pilavı ne zaman yapayım?" dediğimde, şaşırdı kardeşim. Çünkü bu gitme zamanımın geldiği anlamına geliyordu. "Tatilin üç hafta değil miydi?" d..
Deniz yine heyecanla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu Sıla’ya. Ve Sıla, “Yarın buluşacaktık zaten, o zaman anlatsan olmaz mı?” der gibi dinliyordu. Ama birden kendine geldi. Bu kız gecenin bu vakti..
“İnceden bir sızı sarıyor gönlümü” mısrasıyla uyandı güne, şarkının devamını söylüyordu gri hücreleri tüm sessizliğiyle bağırarak... Bayram sabahına, hem de “Şeker Bayram”ı sabahına da, böyle uyanılma..
Bu sabah, yola çıkacağımız saati öğrenince, her zamanki gibi söylendi oğlum. “Tatildeyiz, niye erkenden yola çıkıyoruz?” diyordu, sabahın dokuzunda kalkarken. Oysa dostların katılımıyla kalabalıklaşan..
Kaç gün oldu yazmayı düşüneli diye takvime baktım ve farkına vardım ki aylar olmuş!.. Nedir bu zamanın acelesi bilmem. Ama biliyorum ki, bizler rahattayken, ne kadar “başkalarını düşünüyoruz” dese..
Sabahları en sevdiği şey müzik dinlemekti. Sürünerek kalktığı sabahlarda bile ilk işi, evini, müziğin o ruhuna dokunan sesiyle dolduran nesnenin tuşuna basmak olurdu. Bir de şarkı tutardı hemen. Ve tu..