Birkaç yıl önce, bir akşamüstü telefonum çaldı. Otobüs terminalinden aranıyordum. “ Bir turist sizi soruyor, ne diyeyim?” dedi karşımdaki kişi. “ Geliyorum, ” yanıtını verip atladım arabama. Yazıhan..
Bu poyraz da nereden çıktı? Kapı ve pencereden beklenmedik misafirler getiriyor. Masamın üzerindeki kağıtlar kanatlanıyor. Perdeler yelken gibi şişiyor, dışarı çıkmak ve özgürlüklerine kavuşmak istiy..
Hastanenin bekleme koridorundaki tahta bankta, iki kadın oturuyordu; biri ilkbahar, diğeri sonbahar kokuyordu. Genç bayan, Dr. Mete Beye muayene olmuş, üç günlük de rapor almıştı. Şimdi de annesin..
İkindi üzeri iki kişi konuşmadan yürüyordu gömütlükte. Güneş de kızgınlığından bir şey kaybetmemişti. Çamlarda ağustosböcekleri aralıksız ötüyordu. Kuru otlar, çalılar arasında kalmıştı gömütler. Yıl..
Okuryazarlığın pek yaygın olmadığı dönemlerde Aydıncık ve Gülnar insanı, herhangi bir gereksinimini giderebilmek için, kendisi gidemeyecekse, birini çağırır, ona saat, çakmak, para kesesi, yağl..
Taşmasa, Aydıncık’ta üç yüz metre rakımlı bir tepe, bir seyirlik. Karşıda, masmavi denizde küçücük adalar. Karadan denize doğru esen poyrazlı havalarda, ta uzaklarda ise Kıbrıs. Taşmasa’nın çevres..
Ağabeyimin güdüp getirdiği öküzlerimizi derede sulamış, koca cevizin dibine bağlamıştım. Öğleden sonra onları ben güdecektim. Ağabeyim ise Çakır Deresi’ndeki değirmenden bulgurluk sarı buğday almaya ..
Bir poyraz dökmüştü, tükürüğü havada donduracak cinsten. Kaldırıp atmaya çalışıyordu balıkçıların bürünüp yattığı battaniyelerini. Küçük koyda demirli sandalsa, kayalara ha çarptı ha çarpacaktı...
Yaşlıca bir adam, pantolonunun paçasını sıvamış, deniz kenarında eğilip doğruluyor; köpüklü dalgalar, diz boyu taşların üzerinden aştığı zaman geri kaçıyor, su çekilince de işine yeniden koyuluyor..
Orta boylu, tıknaz bir adam, sırtında üzüm küfesi, ağır adımlarla tırmanıyordu tozlu dar yolu. Şıhranaya varınca indirdi onu sırtından. Hafifçe eğdi koca sepeti; sol eliyle altından, sağ eliyle de..