Gün doğarken başlıyor daha yaşam karmaşası, hele bir de ekmek davanız varsa umut kaygılarınız göğeriyor belli belirsiz.Yeni sabahlara yeni uyanışlar katmak için didinip duruyorsunuz.Mutlu olmalısınız..
Acımasız bir somutlaştırma gibi gelse de yaşamda bekası daim olan tek eylem yazmaktır aslında. Bu eylemle başlamamış mıdır tarih, bu eylemle şekillenmemiş midir edebiyat? Dembedem yüreğinizi titreten..
İlk emri dahi oku olan bir dinin inananları olarak ne derece bu eylemi doğru anlamlandırabiliyoruz? Okumak ve yazmak üzerine edilebilecek yüzlerce söze karşılık okuma versiyonlarımdan söz edec..
''Ey hayat !Sen şavkı, sularda bir dolunaysın...aslında yokum ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın''.. Ne güzel bir şarkı sözüdür...Suya şavk eden, yansıyan oyun sahnesinde her birimizi..
Zeka ,akıl ve ruh üç telli bir saz gibidir...mızrabı vurdugun yere göre ses verir.Zeka soyutlaması akıl somutlaması ve ruh calkantısı arasında gelip giden denizde yani ınsan bedeninde duygu, düşün..
En çok gitmek eylemi özgürleştiriyor ruhu. Bir seyyah inceliği gibi yaşamak hayatı... gidebildiğin yere kadar gitmek.. bazen ınsandan, bazen dogadan, bazen kendinden..bir şehirden başka bir şehr..
Bir bulutla dogmak, bir yagmurla ıslanmak kadar keyifi, yeniden doğmak için bir güneşi beklememek kadar mağrur, alabildiğine akan bir nehir kadar coşkun, bir göl kadar dingin olmak kırklarında ol..
Yaşanmışlığı olmak bir eşyanın, kokusunu duymak bir anın ve gülüşü olmak bir çocuğun...İşte tüm hikaye bu kadar kısa ve öz.Yeni bilinmezliklere doğan anlar yığınından başka bir ana atlama..
İnsan yaşaminda ve hatta evrenin yaşamında en basit ifadeyle döngüsel tekrarlar diyebileceğimiz, kırılma anları vardır. Her kırılma bir aydınlığa, her aydınlık da bir döngüye ışık tutar ya ..
Bir hikayeye şiir yazılabilir, kalem olunabilir bir beyaz kağıda, her şey anlatılabilir küçük birkaç satırla bazen, bir büyük kitabı birkaç beyaz sayfa yeter anlatmaya...elbette bir hikayeyi ..