Hayallerdir rüyaları yaşatan ve rüzgarlardır vuran çatılara iskelede bir akşam sefasında hüzünlü bir yelken gibidir zaman benim gecelerim sabaha koşan ne hayat..
Daha sekiz yaşında bir sokak mafyasıyım Bir su tabancam var dünyayı ben sallarım eve ezan vakti gelirim anne elinden üç beş lokma atınca ..
yalnızlık tünelindeyim bir başıma çift başıma ya da bir kaç başıma tünel bitti kaldım yine bir başıma ..
hatıralar gibi aydınlıklarda çabucak siliniverir ufuktan bir ay ışığında yansıyan yüzün sanki gelmesi beklenen hoş bir an sonsuzluklar prensini tanımıştım<..
rüzgar gibiyim haine vatanı hiç sayıp cahillik edene ölürüm dahi uğruna vermem tek karışını şehadet şerbetiyle koşarım üstüne cellatların kesecek..
ismin dudaklarımda senden kalan herşeyle beraber geçmişte kalmış hayali bile güzel senli dertli ve gerçek saniyeler bugünün plastikleşmişliğinden azade ..
bundan yıllar önce ellerimden kayan yıldız vücudunun her hücresi aklımda öylesine saf ve temiz kaldı ki ne olur bir gün karşıma çıkıp da mahvetme..
bir rüya işte her geldiğinde masanı kurayım ekmeğini tabağını ben önüne koyayım evinde bile değil izin ver her çarşamba gittiğin restoranda bir tek ..
ne büsbütün bugün ne yarın olacak geçmişin kalın çizgilerle örülmüş kalbin kadar ak parmaklıklar kadar özgür izleri kimsesiz bir boşlukta savrulmayacak koşacak ..
bir yol gösterin bana karanlıkta yaşıyorum sanki bir iz kalıntı başka birşey beni alın bu karanlıktan mezar bile daha sıcak cehalet bile daha aydınlık inan ki