17.07.2014 Nefes nefese yol ayrımındayım. Ellerim dizlerimde soluk soluğa bir yola giriyorum. Düşe kalka sana gelmeye çalışıyorum. Halim hal değil, toz toprak, perişanım. Ipıssız bu diyarla..
Gökyüzüne ellerimi açmış dua ediyordum. Sitem etmiyordum belki ama hayatta hep olumsuzluklarla karşılaşmam beni bunaltıyordu. Ne yapacağımı bilmiyor, sürekli düşünüyordum. Kafam allak bullak oluyor..
Gün içinde hiç dışarı çıkamayan bu yaşlı kadın, dışarıdaki ölümsüz yaşamdan bir haberdi. Günlerden, aylardan habersizdi. Olaylarla, insanlarla, hava atmosferleriyle hiç işi olmazdı. Sadece kulaktan..
Işığım sönüverdi. Karanlıkla beraber sessizlik, odamı sinsice sarıyordu. Yalnızdım. Elimde kahve fincanıyla öylece kalakaldım. Tedirginlik hissettim. Ne yapacağımı bilemedim. Bir an korktum. Önümde..
Yazmaktan mı bahsediyorsun? Şiir mi, öykü mü? Hangi konuda? Ne yazayım sen söyle? Güneşi mi, ayı mı, yıldızları mı, çiçeği mi, böceği mi yazayım? Kolay mı sanıyorsun? Kolaysa sen de yaz da görelim ..
Gece yeniden alevleniyor sanırsınız. Islık çalıyor ardı ardına rüzgâr. Yoldaki adımlarda geçmişimizi arayan yoldaşım, gece yarısı uçacak diye korkuyorum. Dinsin artık rüzgâr, evimizin çatısı uçacak..
Üniversite sıralarında âşık olmuştum sana. Okulun bahar döneminde, bu kavurucu sıcaklarda güneşten çok, sen yakardın ateş gibi, kavururdun beni. Erir biterdim alevinden, kendimi soğuk sulara vururd..
O gün üzüntüden kendimi deniz kenarına attım. İçim içimi yiyor, kan ağlıyordu. Ben artık bir hiçtim. Annemin kuş gibi birdenbire uçuşu, hele de amansız, hiçbir sebebi yokken.”Hayat bu, hay..
Mahallemize bu ay yeni biri taşınmıştı. Oldukça iri yarı, sert mizaçlı, kaba saba bir adama benziyordu. Elinde kahverengi bir bavul, omzunda küçük bir çanta vardı. Bizim mazlum Recep görmüş..
Bugün de başka bir hallerdeyim. Ellerim cebimde kırık dökük duygularımı karıştırıyorum. O cadde senin, bu sokak benim yalnızlığımla kol kola geziyorum. Dilime takılmış eski bir Tarkan şarkısı… Kula..