Hayatın baştan sona haksızlık olabileceği bu diyarda; öyle bir dalmışsınızdır ki Ethem’in ellerine baktığı fotoğrafına; sözler, yazılar soluklaşır. Ölgünlüğünüzde, bir an, dünya durmuştur sanki…ke..
Elbette “kadının adı yoktur.” Kül kedisinin Cinderella olduğu da kocaman bir yalandır o yüzden artık uyuma vaktidir evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… kurşuniydi gece; ekranlar kırmızı zemi..
Belki en büyük zaferin içinde birlikte kaybetmişsinizdir, onu bile bilemeden; duymuyoruz birbirimizi, duymakta istemiyoruz. Kabil, Habil’i öldürdüğünde de Adem oğlunda insanlığı, merhameti yok etti..
İşte hepsi bu; sonunda bir hiçliğin içinde yitip gidecek her şey şehr-i İstanbul’da da, şehr-i Amed’de de. Öncesinde, yaşaması gereken bir ulusun karşısına yok edilmesi gereken, ötekileştirilecek d..
Keşke barışın, demokrasinin “döndün ya…”, “gula min, çokkk özlemişim”’in bedeli bu kadar ağır, bu kadar ölümcül olmasaydı; yıllara ömrümüzü nasıl tükettiysek bu topraklarda, bütün yeryüzünde öyle..
Hayatın celladı, ölümün sevdalısı “her savaşın ilk kurbanı hakikattir” yazmış Kipling’e hak verircesine ne dün vardır elinde Hevalım, ne de yarın. Güne ölüm haberleriyle başlanan Ortadoğuda tarih ..
Bir yıl daha bitti... bitecek… ve yine “o mahur beste” çalarken “müjganla biz ağlaşacağız”. Eninde, sonunda da her yıl, her yalan gibi, her yol, her hikâye de bir gün biter değil m..
Amed! Kucağında tüm kayıplarınla, illaki bir gün kendi hikayeni, kendin yazacağın özgürlüğüne kavuşacağından; fotoğraflarda kalan çocukluklara, faili meçhul bir aşkla kabaramamış gençliklere bakıp..
Söyle, ay doğmadan, düşmesin yaş gözüme Baharda, beton yığınlarının grisine boyalı şehirde, akasya kokusuyla illa da çiçek pazarından alınması gerekli sarı lalelerden yoksunluğa, tek eksiğin..
Daha erik ağaçları beyaz çiçeklerini açmamış, dağların eriyen karları da dik kayalıkları, taşları hiddetlice dövüp köpükler saça, saça Fırat’a, Meriç’e, Munzur’a karışmamıştı da sen, akşamlar..