Buğular saçarak usul usul kaynayan kazanın güzelliğini, beyni büyüleyerek, duyguları tutsak ederek insan damarlarından süzülen sıvıların ince gücünü anlamanızı beklemiyorum… Size ünü şişelemeyi, zaferi imbiklemeyi, ölümü bile durdurmayı öğretebilirim…
Bugün kederliyim beterim bugün...
Tatlı bi sarhoşluk var üstümde bugün, küçük te bi heyecan... Buraya yazdıgım yazıyı değiştiremeyecegim belki, belki de ne yazdıgımı okuyamayacagım bi daha ama yine de yazıyorum, hiçbir amaç gütmeden sade yazmak için yazıyorum... Bir kaygım yok okunsun, begenilsin diye, bir amaç gütmedim bir fikir empoze etmeye çalışmadım ya da bir görüş savunmadım... dikkat çekmek değil maksadım sadece yazmak... İster zahmet eder okursunuz, ister umursamaz başka yerlere bakarsınız...
Benim de umrumda değil ne yaptıgınız bugün... "Heyecanlıyım" dedim ya, memleketime gidecegim 4 gün sonra... Neresi mi
memleketim? Karın hiç bir yere ondan fazla yakışmadığı, hem Neşet Ertaş'ı hem Bülent Ersoy'u aynı anda sevmeyi başarmış insanların diyarı, sanki sokaklarında boynu kıdemli bir atkıda saklı hep birilerine bişeylere küsmüş gibi yürüyen memur yetiştiren ağaçların bulundugunu varsaydıgım bir diyar... Hasreti nazlı olan bi diyar... Asfaltların ışıldadıgı, buz tuttuğu resmi yalanların, usul usul karbonmonoksitin yagdıgı, birilerinin beni sevebilme ihtimalini ilk sevdiğim diyardır... Ankara... Az kalmışken bu
hasretin bitmesine...