Sorumluluk verilen, sorumluluklarını yerine getirmeyi görev edinmiş, sancılı bir nesilin bireyleriydik biz. Düşünmeyi, düşünmeden konuşmamayı öğretmişti bize büyüklerimiz, susmayı ve dinlemeyi de. ..
Acı bir biberden kocaman bir parça ısırmak gibidir bazen yaşam. Sıcak bir demiri, bir kor parçasını avuçlamış gibi olursun aniden. Durup öylece bakakalırsın bir anda, gözlerin dalar,..
Pek çoğumuz yaptığı şeydir mutlaka, hatta belki de hepimizin. Kendi kendine kaldığında yüzleşme, hesaplaşma ve sorgulamayı da içinde barındıran; derin düşünme... Ya da belki ben aba..
Anladım ki sende hiç yok... Bende olanı paylaşalım o halde, ben tükeninceye kadar... Ben alıştım bölüşmeye gönülden... Senin olan sana kalsın ne varsa derinlerde, bilmediğim görmedi..
Sinir bozan hayrete düşüren ve umarsızca izlemek zorunda olduğum, gördüğüm, duyduğum olaylar paslı zincir halkaları gibi bir bir ucuna eklenmekte. Olayları çaresizce seyirci koltuğundan izlemek can..
Yaz-bahar aylarının şenliği gibiydi onlar bizim için. Kış bitip bahar geldiğinde çekirge sürüsü gibi birden hucüm ederelerdi kasabaya. Her köşede biri olurdu, nerden gelirlerdi yaz aylarında, nerey..
Öyle zamanlar gelir hani, bıkar usanırsın ya her şeyden, "yaaa yeter artık" dedirten zamanlar vardır ya. Toslamışsındır bir aşka ya da paran pulun bitmiş bıçak kemiğe dayanmıştır, hiç bir şey yolun..
Göçebe ruhlu kadınlardı onlar, sevdanın alacasını doğurmuş... Konup göçemeyen, göçüp konamayan göçebe ruhlu kadınlar... Göçebe ruhlarının arsız kahkahalarında, hüzünlü, buruk iç çekişler..
Dolambaçlı yerlerde dolanıp durmam... Oynamam ben saklambaç, köşe kapmaca... Bağlatmam gözlerimi, bağlayamazsın... Artık ebe de olmam, kör ebe de... Sandalye kapmaca da istemem...
Anneler günü, kadınlar günü, sevgililer günü diyerek biz kadınları bu çılgınca tüketimin potansiyel sebebi haline getiren acımasız sistemin, demir parmaklıklarını aralayıp o parmaklıklardan içeri..