Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Borges'de Labirent Metaforu

Borges'de Labirent Metaforu
 

 

 

Yazarın, yazdıklarının bir parçası olduğu doğrudur. Ama bazı yazarlar için, “Bundan da fazlasıdır!” demek mümkün elbet. Latin Edebiyatının temel taşlarından olan  Jorge Luis Borges, metinlerine, geleneksel ya da yenilikçi bütün anlatıların dışında kalarak ve onların tümünü yadsıyarak kendine özgü bir biçim kazandırmış ve Arjantin’den çıkıp dünya edebiyatını etkilemesini bilmiştir.

Onun için dünyanın kendisi bir kitaptır. Kendisi ve başkaları için okuduğu bir kitap. O, evreni bir kütüphane olarak görmüş, cenneti bir kütüphane olarak düşlemiştir.

Dünyayı bir kitap olarak gören yazarların, hayatın bir rüyadan başka bir şey olmadığı gerçeğine sığındığına tanık oluruz. Bu bağlamda Borges’in sonsuzluk ve zaman gibi kavramlar üzerine yoğunlaştığını görürüz. George Berkeley’in düşüncelerinden etkilenen Borges mistik düşüncelerin mantıklı sonuçlarını ortaya çıkarıp bunları soyut evrenine taşımayı seçer. Bizi dünyanın bir düş olduğu gerçeğine götüren bu mantık silsilesini anlamak ve çözmek için bizim de Borges’in soyut evreninde kullandığı simgeler arasında bir yolculuğa çıkmamız gerekir.

Borges’in bir simgeler oyunu diyebileceğimiz yazınında çıktığımız yolculuk bizi  labirent, ayna, kaplan, nehir, gül, kılıç ve bıçak gibi simgelere götürür. Kaplan, Borges’de gücü, kuvveti, hızı, kötülüğü ve şiddeti  içerir. Nehir yaşamın simgesi, Bıçak cesaretin, Gül geçiciliğin.

Labirent sözcüğü ise neredeyse Borges’le özdeşleşen bir sözcük olmuştur. Mistik düşüncede “Zaman” kavramını  temsil eder. Borges’in öykülerinde ise yaşama karşılık kullanılır. En çok kullandığı ikinci simge ise aynadır. Kendinde olmayan bir gerçekliği göstermesiyle kişisel bir içeriği vardır aynaların.

Borges, evrenin sonsuzca büyüyen, birbirini yineleyen, birleşen, ayrışan, paralel giden baş döndürücü bir zaman ağı olduğuna inanmıştır. Bu birbirine yaklaşan, birleşen, çatallaşan ağ, bütün zamanların olasılıklarını içinde barındırmaktadır. Labirent gibi, her dönüş, muhtemel değişik geleceklere açılmaktadır.  Belki de bu yüzden Borges edebiyatı bütün olarak bir labirenttir.

 Borges’in yaşamında labirent, kurtulamadığı bir  karabasandır. Küçük bir çocukken, bakır bir gravürde fark ettiği labirent, merkezinde bir canavarın beklediği “kapısız bir evin” korkusuyla içini kaplamış ve yaşamı süresince  de kurtulamamıştır.

 Labirentle karşılaşmayı, kendisinin farklı bir yüzü, bir tekrarı ile karşılaşmaya eş tutmakta ve yazınında labirenti bireylerin kendisiyle karşılaştığı tekrar yapılar olarak kurgulamaktadır. Bu kurgu onun yazınında evrenin ifadesidir de aynı zamanda.

Hayatın kaosu, çok boyutluluğu, labirentin karanlık koridorlarında kendini bulur. Ve Borges’in kahramanları, labirenti oluşturan ağın içinde sürekli yeni seçimler yapmak zorunda kalarak ilerler. Tabii bu arada çoğu zaman bir sonraki dönemeçte başlarına neyin geleceğini bilmeden yaparlar seçimlerini.

Borges’in sürekli labirentler aramasının ve edebiyatı bir oyun olarak tasarlayıp, keyif alınması gereken bir uğraş olarak görmesinin kuşkusuz dünyaya bakış açısıyla ve felsefesiyle yakın ilgisi vardır.

Labirent metaforu bir tür paralel evren fikrine yakındır ki, tıpkı gerçek evrende ya da gerçek ile düş arasında olduğu gibi, labirentle gerçek yaşam arasında da kusursuz bir denklik sistemi vardır. Bu sistemi onun sözüyle açıklamak istersek, “Her şey hayatın içindedir.”

 Borges yazınında mitlere de yer vermiş, öykü ve şiirlerinde mitolojik hikayelere göndermeler de bulunmuştur. “Asterion’un Evi” öyküsünde Girit Labirenti ve Minotauros Efsanesi  öykünün içine girmiştir. Bir gezi kitabı olan “Atlas”ta Girit’ten söz ederken  Girit Mitolojisine de yer vermiştir.

Girit Labirenti, evreni temsil etmektedir. Labirent tüm evreni kaplamakta ve onu oluşturmaktadır. Bu tasarı iç içe girmiş ve sonsuza kadar giden bir evren kurgusuna karşılık gelir. Evren içinde evren düşüncesi ve tekrar eden mekanlar bu kurgunun temel özellikleridir.

Eserlerinde labirent simgesinin en yoğun işlendiği öykülerinin başında “Babil Kitaplığı” gelir. Bu öyküde Borges, mekan olarak altıgen planlı dehlizlerden oluşan bir kütüphane planlamıştır. Ayrıcaöyküde kullanılan ayna metaforu ise sonsuza doğru ilerleyen altıgen dehlizleri kendi içinde çoğaltır. Bu kendini tekrar eden kütüphane yapısı  Borges’in  hikayenin başında belirttiği cümleye göre evren ile aynı karaktere sahiptir. Kısaca özetlersek, Babil Kitaplığı, evrenin bir tekrar tasarımından oluşmuş labirenttir.

“Yolları Çatallanan Bahçe” de çizilen ise bir zaman labirentidir. Çatallanmalar ve yeni olasılıklar zamanla gerçekleşmektedir.

Diğer bir öykü “Babil Piyangosu”nda bireylerin bir sonraki aşamada nerede olmaları ve ne durumda bulunacaklarını çekilen kura belirler. Kötü olaylar, cezalı numaraların başına gelirken, şanslı numaraları çekenlerin ise olumlu olaylar yaşayacağını anlatır. Bu öyküde ortaya çıkan labirent yapısı, Babil Kitaplığı’nda yer alan kitaplardan her birinin, birbirinden farklı olasılıklarda dizilmiş birimlerden oluşması durumunun, insanların yaşamları üzerine uygulanmış biçimidir.

Borges, labirentlerle oluşturduğu mekanlarda, okurda farklı deneyimler oluşturmak ister. Tanımlanan mekanın katmanlı ve girişik yapısı nedeniyle, her birey içinden geçtiği mekanlara farklı anlamlar yükleyip, farklı biçimlerde yorumlama olanağı elde eder.

Aslında Borges’in bağlı olduğu metafizik dünyada  labirentler hep aynı yere çıkıyor: Yaratıcıya. Tek varlığa. Ama elbette şifrelerle, gizemlerle… Tanrının, evrenin her parçasında var olduğuna inanan bir Panteist olan Borges,in yolun sonunda artık mistik bir huzura kavuştuğunu da söyleyebiliriz.

 1955 de Arjantin Ulusal Kütüphanesine müdür olarak atandığında kördü ama bunu hayata karşı bir yenilgi olarak asla görmedi. Zira 800.000 kitap ve körlükten oluşan kendi labirentinin içinde huzur dolu bir kayboluş sunmuştu tanrısı ona…

 

Kaynak: Tanrının Aynası  J.L.Borges / İnan Çetin  NOTOS 31 Latin Amerika Edebiyatı

               J.L.Borges’in Yazınında Evren Kurgusu /  Deniz Yatağan  İTÜ Fen Bilimleri Ens. Yüksek     Lisans Tezi Ekim 2007

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..