Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '14

 
Kategori
Deneme
 

Bu çay da benden olsun

Bu çay da benden olsun
 

ÇAYLAR İKİ OLDU


Hayatımızda vaz geçemediğimiz, onsuz olmaz dediğimiz önemli bir nesnedir. Yazın geri de kaldığı artık soğuk günlerin kendini gösterdiği bu günlerde en vazgeçilmezlerdendir çay. Bir dost ziyaretinde sorulur çay içer miyiz diye ve anında demleniverir. Esnafın vazgeçilmezidir çay. Bir bardak içmeden kalkılmaz dostun yanından. Bir alışveriş anında ise sıcacık güzel bir ikram. Bazen yanında küçük bir kurabiye bazen ufak bir simit parçası eşlik eder. Sevgilerin sohbet ikramıdır. Yazın sıcağında akşamsefasıdır. Kışın uzun gecelerinin sohbet deryasıdır.  ‘‘Gönül ne çay ister, ne çay hane, gönül sohbet ister çay bahane’’ gel biraz sohbet edelim yerine ’’ çayı ocağa koydum çabuk gel’’ 

Güneşin ilk ışıkları ile çaydanlıkların ateşe konduğu. ‘’ çocukluğumda oturma odamızda ocak ( şimdi ki şöminelerin ilkel şekli) annem önce ocağı yakardı. Sonra sacayağının üzerinde ki kalın zincire astığı çaydanlık geldi aklıma. Bardakların masaya dizildiği. Çay bardağı, ince belli bardak, şimdilerde cam kupalar. Tavşankanı, paşa çayı en önemlisi simit. Olmazsa olmazlarıdır çayın

Karadeniz'in o güzel havasından suyundan yetişmiş, yaylaların buram buram samimiliğini içine almış çay. Rüzgârın getirdiği huzur ile salına salına yetişmiş çay, bizlerin her fırsatta, her boyda içmeye doyamadığımız çay. Kahvaltılarımızın vazgeçilmezidir çay, daha yeni uyanmışken henüz konuşmaya halimiz bile yokken bir bardak çay ile güne başlarız. Uykumuzu açsın diye bir de demli koyarız çayımızı, o kendi öz rengini daha da belirginleştirerek. Nasıl bir keyiftir o sabahın ilk dakikalarında çay ile güne başlamak, birkaç şeker yâda hiç. Kimine göre ince belli bardakta çıkar keyfi, yudum yudum, azar azar, kimisine göre doya doya içilmeli kocaman bir fincanda. Mis gibi kokusu ile sarar bizi, tutar elimiz den ve adeta farklı diyarlara götürür.

 ‘’Çayın, dünya üzerinde sudan sonra en çok tüketilen içecek olarak, 5000 yıllık bir geçmişi bulunuyor. En çok bilinen efsaneye göre, Büyük Çin İmparatoru Shen Hung'un hizmetlilerinden biri bahçede su kaynatırken, tesadüfen, suyun içine birkaç çay yaprağı düşüyor. Sonrasında imparator, aldığı kokuyu çok beğeniyor ve sebebini öğrendikten sonra hızla yaygınlaşıyor. Türkiye'nin çay ile tanışması ise, 1787 yılında Japonya'dan getirilen çay tohumlarının ekilmesi ile başlıyor. İlk ekimler Bursa civarlarında gerçekleşiyor, ancak iklim şartlarının uygun olmaması sebebiyle, başarı sağlanamıyor. Daha sonrasında, bir botanikçi olan Ali Rıza Erten sayesinde 1924 yılında ilk kez Rize'de uygun ekimlerin yapılabileceği araştırmalar sonrasında tespit ediliyor ve gerekli onaylar alındıktan sonra ilk kez çay üretimi temelleri atılıyor. 1947 Yılında da ilk çay fabrikası kuruluyor. Dünya ile kıyaslandığında Türkiye'nin çay ile tanışması oldukça geç olmuş, ancak kısa sürede benimsenip, sofralarımızın ve günün her anının vazgeçilmezi olmuş.( Alıntı)

Çay tarihçesi değil ama hoş bir hikâye olarak şunu da ekleyebilirim sanırım:

 ‘’Yıllar önce duymuştum, çayın bir başka hikâyesini. Karadeniz'in köylerinden birinde yaşayan küçük bir kız, annesine verdiği bir söz üzerine, sabaha kadar uyumayıp, beklemesi gerekirken, gecenin ilerleyen saatlerinde uykuya teslim oluyor istemeden ve gözkapakları kapanıyor. Annesi çok kızıyor, kız verdiği sözü tutamamanın etkisiyle, üzülüyor, dertleniyor. Uykuya yenik düşen gözkapaklarına kızıyor. Kimse görmeden gidiyor, dışarıda kendini cezalandırmak için, göz kapaklarını kesip, gömüyor. Aradan geçen yıllar sonrasında gömülen yerden çay bitkisi çıkıyor.’’( halk arasında duyduğum)

 Çayın uykuyu açması, dinginleştirmesi bu sebebe bağlanıyor. Çay, demliği, bardağı, kaşığı ve tabağıyla bir aileyi temsil ediyor kimilerine göre. Çay kaşığı, ortalığı zaman zaman gererek, bulandıran, karıştırıp, giden görümceyi temsil ediyormuş. Gelin, demlikteki çay misali, zamanla olgunlaşır, demlenirmiş. Çayın kaynayan suyu, kaynana gibiymiş, gelini sinirden fokur fokur kaynatırmış. Bardak, çay tabağı ve çay da çekirdek aileyi temsil ediyormuş, anne baba ve çocuk.

Herkes çayı bir yerlerden yakalamış ve hayatına almış, hikâyeler yazmış, yaşamına ortak etmiş yanında, yakınında tutmuş. Günümüzde yolculukta bile, bardak termoslarımıza koyup, yanımıza almaz mıyız, onunla dertleşmek, yolu çabucak bitirmek için. Gazete keyfi onsuz olur mu hiç, Kimseyle konuşmak istemeyiz, ama gazetemizle, çay keyfimizi sessizce yapmayı ihmal etmeyiz.

İki demli çay! Birisi bana diğeri bu yazıyı okuyanlara keyifli okumalar…

GÜLSEREN AKDAŞ

 

 
Toplam blog
: 140
: 595
Kayıt tarihi
: 31.08.10
 
 

18.03.1950 yılında Samsun'un Bafra ilçesinde dünyaya gelmiş. Altı çocuklu bir işçi ailesinin üçün..