Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '12

 
Kategori
Siyaset
 

Bu cemaat o cemaat değil, Türkçüler de Türk! (3)

Bu cemaat o cemaat değil, Türkçüler de Türk! (3)
 

Meraklıları, Tekin Alp'i gerçekler adına ve mutlaka birçok farklı kaynaklardan araştırmalıdır.


Panslavizm, Rus Milliyetçiliği ile Pantürkizm, Türk Milliyetçiliği gibi akımların aynı kaynaklardan beslenmesi ve ülke dışından gelmeleri birçok kişiyi şaşırtacaktır.

Cemaat kavramının üzerindeki örtüyü biraz aralandıktan sonra şimdi de, Türkçülük kavramının üzerindeki örtü açılarak konu genişletilmektedir..

Bizlerin maalesef millet olarak fazla araştırma merakımız bulunmamaktadır. Bu nedenle kimse alınmasın, önümüze ne zaman ne konulmuşsa o kemali afiyetle yenilmiştir!

***

Panslavizim

Panslavizm, “Rusya’nın, özellikle Çarlık döneminde uyguladığı, Slav ırkından olanları kendi hakimiyeti altında toplama siyasetidir.” Tanımının  ilk olarak Rusya’da değil, Slovak bilim adamı Jan Herkel’in 1862’de basılan, lingustik üzerine bir eserinde kullanılması da anlamlıdır. (1)

-“ Çağdaşlarının çoğu gibi Çar da, Paris’te Avrupa’daki bütün devrimci hareketlere esin kaynağı olan ve devrimci hareketleri kontrol eden merkezî bir örgüt olduğuna inanıyordu.” (2)

Dönemin Çarı burada ülkesindeki milliyetçilik hareketlerinin Dışarıdaki bir merkez tarafından yönlendirildiğini ve beslendiğini vurgulamaktadır.

Jöntürk hareketinin Fransa’dan beslendiği de birçok kaynaktan onaylanmaktadır.

Burada anlaşılması gereken, Hanedanlık ve Cumhuriyet temsilcilerinin çatışmasının olduğudur.

Peki, ilginç olan nedir?

-Kaybeden tarafta olan hanedanlıklar (İmparatorluklar) dağılmış, kazanan tarafta olan hanedanlıklar kendilerini muhafaza etmişlerdir.

Burada bir istisna vardır

İkinci Dünya savaşında biten bir savaştan sonra tepesinde iki atom bombası patlatılmasına rağmen Japonlar, teslimi ancak İmparatorların yönetimde kalmasına bağlamış olmaları ve bunda da başarılı olmuşlardır.

Nedense bu konular bizim ilim insanlarımızın, tarihçilerimizin ilgisini çekmemektedir.

Peki, neden?

Üzerinde durulmayacak kadar önemsiz mi?

Üzerinde durulduğunda altında kalınacak kadar ağır olduklarından mıdır?

...

Milliyetçilik akımlarının Fransız Devrimi ile olan ilgileri

Fransız devrimini bir cümle ile tanımlamak gerekirse bu herhalde, “insanların kendilerinin Din değil, Hukuk kuralları’na göre yönetilmelerini istemeleridir.” Bu elbette resmi tanımıdır.

-“İlk defa 18. yüzyıl sonlarına doğru Fransız Devrimi (1789) kilise karşıtlığı ile birlikte ulusalcı ideolojilerin ortaya çıkmasını sağladı.

-“Fransız Devrimi’ni körükleyen kilise karşıtı aydınlanmacı ideoloji, insanı evrenin merkezine yerleştirerek aklı yüceltti. Kilisenin, dinin kaderciliğine başkaldırdı…

-“Dinlerden bağımsız oluşan ideolojilerin ve laik düşüncenin yavaş yavaş gelişmesiyle en azından bir takım kişiler, kendilerinin bu dünyada Tanrının çizdiği kader çizgisi içinde yönetilmediklerini bunun yerine iktidarı eline geçiren güçlülerin adil olmayan bir şekilde yönettiği piyonlar olduklarını görmeye başlayacaklardı…”

-“Maximilien Robespierre liderliğindeki bu kişiler, karşı devrimlerin ancak devletin zor rolünü gerçekleştirmesiyle ortadan kaldırılabileceğini savunmaktadır.

-Amaçları bir dönemlik dikta yönetimi sonrası “Aydınlanma Çağı” felsefecilerinin öngördükleri doğal düzene ulaşmaktır.

“Jakobenizm, ideolojisini genel kitle ideolojisinden daha yeğ gören ve dikte yolu ile bu ideolojiyi kabullendirmeyi amaçlayan politik akım... Jakobenizm bir ideoloji değil yöntemdir.

-“İdeolojisini topluma benimsetmek isteyen herkes jakoben olabilir. Fransız Jakobenler ideolojilerini benimsetmek için devrimi tercih ettiklerinden karşıtları tarafından dayatmacılıkla suçlanmışlardır.

Fransız Jakobenlerin ideolojisi aristokrasi yerine cumhuriyettir.

***

Su akmış kendi kanalını oluşturmuştur...

Uzun bir sonunda gelinen nokta Avrupa Birliği (İmparatorluğu) olmuştur.

Tek Bayrak, Tek para birimi ve Tek sınır...

Peki nerede kaldı?

Sonucu ile Fransız Devrimi?

-Dökülen o kadar kan ve kaybedilen milyonlarca insanın hayatı ve Milliyetçilik akımları?

-Bunun için parçalanan İmparatorluklar...

-Halkların kendilerini yönetme hayalleri ve

-Bağımsızlık şarkıları?

***

Pantürkizm,(Turancılık, dünya üzerindeki tüm Türkleri tek millet olarak kabul edip tek bayrak altında birleştirme ülküsü.) Bu düşünce akımı,  Rusya’da 1905 Devrimi’nden önceki günlerde Azeri ve Tatar aydınları tarafından ortaya atılmıştır.

Bu akımın öncülerinden olan ve “Üç Tarzı Siyaset” adlı makalesi Türkçülük akımının manifestosu kabul edilen Yusuf Akçura, Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarına karşıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün çalışma arkadaşı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel yapısının oluşmasında katkıları olmuştur.

Akçura’nın, Paris’te devam ettiği Siyasal Bilgiler Okulu’ndaTürkçülük fikirleri olgunlaşır. Akçura Okulda, Albert Sorel gibi ulus öğretisinin üzerinde ısrarla duran profesörlerden ders almıştır.

1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi’nde siyasi tarih dersleri vermeye başlayan Yusuf Akçura, Mustafa Kemal’in kültür ve politika danışmanı olarak çalışmaktaydı. (3)

Akçura,  “Kemalizmin İdeoloğu” olarakta anılmaktadır.

***

Türkçülük ve

Öz Türkçe Altay’ca kokan bir isim TEKİN ALP”

“İSLAM’a düşman bir Türk kavmiyetçiliği uydurmak, dinin yerine koymak üzere bir ideoloji düzmek için çalışanların aşında Tekin Alp ismini kullanan bir adam gelir.

Bu zat eserlerinde ilk iki ismini kullanmamıştır. Tekin Alp… Ne kadar da öz Türkçe, Altay’ca kokan bir isim değil mi? İnsan bu adı işitince, hayalinde Orta Asya bozkırlarında at koşturan börklü, bağaltaklı bir Türk cengâverini tasavvur ediyor.

Ama kazın ayağı öyle değildir. Bu Tekin Alp’in ilk ismi Moiz Kohen’dir ve Musevîdir. Üstelik de Üniversite profesörüdür.

Şu meşhur, malum ve mahut Ziya Gökalp’in de can yoldaşı, bir bakıma talebesi, bir bakıma hocasıdır. Zaten 19’uncu asırda ve 20’inci asrın ilk çeyreğinde bazı Yahudiler Türkçülüğe pek merak sarmışlar,

Türkleri büyük İslam camiasından kopartıp, onlara İslam’la uyuşmayan yeni bir kimlik, yeni bir din. Yeni ideolojiler kazandırmak için çok çalışmışlardır. Bir yandan bu ilmî Türkolojik (!) çalışmaları yaparken, öte yandan sırası gelince Birinci Cihan Harbi’nde İngiliz ordusu saflarında “Yahudi Lejyonlan” teşkil ederek Türklere karşı savaşmışlardır.

Tekinalp’in (Moiz Kohen) önemli büyük eserlerinden biri Kemalizm adını taşır ve 1936’da basılmıştır (İstanbul, Cumhuriyet gazete ve matbaası, 347 s.) Yahudi, bu kitabının 94’üncü sayfasındaki 11’inci bölüme “Kahr olsun Şeriat Hükümeti” başlığını koymuştur.

Tarihte bin yıl boyunca mukaddes İslam Şeriatının bayraktarlığını yapmış olan bir milletin ekmeği ve tuzuyla beslenen bu ...... cesaret ve küstahlık doğrusu şaşılacak bir şiddetteymiş.

Osmanlı imparatorluğu. Türk milleti, Âl-i Osman hanedanı ve şer’î İslam nizamı Yahudilerin veliyyi ni’metidir. Çünkü onlar, 1492’de İspanya ve Portekiz’den kovulduklarında, bütün Hristiyanlık dünyası kendilerine kapılarının kapatmış, sadece Osmanlı imparatorluğu onlara yeni bir vatan, bir melce (sığınak) ve refah içinde yaşayacakları bir ülke kazandırmıştı.

Varlıklarını Osmanlının Şeriat düzenine borçlu olan Yahudilerin içinden böyle soysuzların zuhuru tarihin ibretli bir sahifesini teşkil eder.

Yahudi Tekin Alp, adı geçen kitabının bu bölümünde bakınız neler diyor:

“Lozan muahedesinden sonra, İstiklâl mücadelesi, yukarıda gördüğümüz gibi, dahilî düşmana tevcih edildiği zaman, kafası ezilecek olan bu düşmanın adı teokrasi idi. Kamâl Atatürk asıl hastalığın menbaı o olduğunu çok iyi biliyordu.”

(Yahudinin dahilî düşmandan kasdi Müslüman halkımızdır, teokrasi de İlahî Şeriat nizamıdır. Bir ara, kemalistler, Kemâl kelimesini Kamâl diye değiştirmişlerdi.)

….aynı muzır zihniyet yüzünden Türk milleti menbaı Arabistan çöllerinde bulunan ruhani ve şer’î kanunların tesiri altında yaşamağa mecbur bulunuyordu.”

“Kamâl Atatürk, tam lâyikliğe doğru dev adamlarla ilerlemekle beraber, millî esrarı, tarihî nutkunda bizzat söylediği veçhile, vakt-i merhunundan evvel hiçbir zaman faş etmemiştir. İslam dîninin Türk devletinin dini olduğu hakkındaki hükmün, 1928 Nisanına kadar, kanunu esasiden çıkartılmaması ve çöl hayatından mülhem olan dinî kanunların ceffelkalem lâğvedilmemesi bu yüzdendir.” 

Tekin Alp’in kitabı safsata, demagoji, hezeyan ve nankörlük edebiyatının başarılı bir numunesidir. 1936’da o Çıfıt bu satırları yazıp bastırırken, ülkenin hakiki sahibi olan Müslüman Türkler, tarihte örneği az görülmüş bir tek parti diktatörlüğünün zalimane baskılan altında inliyorlardı.

Memleket sıkıyönetim kanunlarıyla idare ediliyordu. Fikir, din, vicdan hürriyeti yoktu. Demokrasi, adalet, halk iradesi yoktu.

Halktan yol vergisi alınıyor, para bulamadığı için bunu ödeyemeyen fakir vatandaşlar yollarda taş kırma cezasına mahkum ediliyordu. Halk sıtmadan, frengiden, veremden kırılıyordu. Ülke başta bit olmak üzere her türlü haşaratın istilâsı altındaydı...

En küçük bir siyasî muhalefet devlete isyan muamelesi görüyordu. İslam vakıfları iğrenç bir yağma mevzuu olmuştu. Camiler, tekkeler, vakıf malları haraç mezat satılıyor, onun bunun elinde kalıyordu. Hattâ, Vakıflar idaresi bu satış işleri için malların listesini kitapçıklar şeklinde bastırtmıştı.

Halk inlerken, rejimin kaymağını yiyen sefil, rezil ve küçük bir azınlık Firavunlar gibi eğleniyor, zenginleşiyor, ganimet topluyordu. Halkın efendisi diye ilân edilen köylü yırtık pırtık elbiseler içinde, ayağında Çarıkla (o da, bulabilirse) dolaşıyordu.

Bu yüzdendir ki, manzarayı bozmasın diye Müslüman Türk köylülerin Ankara’nın Yenişehir’ine girmeleri yasaklanmıştı.

Ve Yahudi Tekin Alp, kitap yazıyor, kahr olsun Şeriat diye haykırıyordu.  (4)

***

(Moiz Kohen) Tekin Alp ve (Mehmet Ziya) Ziya Gökalp

“Ziya Gökalp Kimdir?

Hayatın her safhası garipliklerle dolu olan bir devrin tanığıdır. Savunduğu düşünceler ne kadarı kendine ait ve ne kadarı fikri yapısında harmanlanarak vuzuha çıktığı belli değildir.

Mithat ve H. Avni Paşayı altınlarla satın alıp Sultan Azizi katlettirenler, yine 5. Muradı mason yapanlarİbrahim Temo’ya İttihat ve Terakki’yi kurduranlar Ziya Gökalp’i de akıl hocalığına getirirler.

Gökalp’e düşen iş ise kavmiyetçilik fitnesini körüklemektir. Zira Gökalp masondu.(5)

(Gökalp) 23 Mart 1876 da Diyarbakır da doğdu. 25 Ekim 1924 yılında 48 yaşında öldü.Asıl adıMehmet   Ziya’dır. Vilayeti Evrak Müdürü Tevfik Efendinin oğludur.

İdadide Felsefe ve Fransızca  öğrendi. Fakat bu iki dersi veren Yorgi adında bir gayrı müslim onun kafasına şüpheler koydu. İstanbul’a  geldi  Baytarlık mektebine girdi.  Tutuklandı, dokuz ay kadar hapsedildi. Sonra memleketine döndü. Meşrutiyetin ilanından iki sene sonra Selanik’e gitti.

Abdullah Cevdet’le tanıştı. Onun etkisiyle İttihat ve Terakki cemiyetine girdi. Arkadaşları ile “Genç Kalemler” dergisini çıkardı. Selanik’in elimizden çıkması üzerine İstanbul’a  geldi. Darul Fününda hocalık yaptı. Mütareke yıllarında İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü. İki yıl sonra 1921 yılında yurda dönüşünde Diyarbakır’a gitti. 1923 yılında Diyarbakırdan milletvekili  seçilerek Ankara’ya geldi. Bir buçuk yıl kadar hastalandı. 25 ekim 1924 yılında Ankara da vefat etti. İstanbul da divan yolu 2. Mahmut  türbesinin  bahçesinde gömülüdür. (6)  

Hastalığı esnasında Fransız hastanesine yatırıldığı duyulmuş , Atatürk 21 ekim 1924 te kendisine bir telgraf çekerek ;

“Hastalığınızı büyük bir üzüntü ile öğrendim. İyilik haberiniz memleketçe beklenmektedir. Hızla iyileşmeniz için Avrupa’da  tedaviniz  gerekiyorsa, gereken her şeyin yapılmasını üzerime alıyorum” demiş ve birkaç gün sonra ölüm haberi gelince de  eşine çektiği telgrafta

“Bütün Türk alemi için büyük kayıp.” diye nitelemiştir. (7)

Soyadı olan Gökalp’i Selanik’te almıştır.

Selanik’e  geldiği vakit (Moiz) Munis Tekin Alp adlı Yahudi ona Gökalp adını verir.

Bu iki isim birbirlerine çok benzer. Munis Tekinalp ise yazmış olduğu eserlerde Ziya için;

Türkçülüğün hakiki peygamberi Türkçülüğün mübeşşiri”  gibi sıfatlar kullanmaktaydı. (8)

Ne biçim ırkçılarız ki bizim ideolojimizi bir Yahudi yazıyor. Zira Moiz (munis) Tekin Alp Kemalizm’in ideologudur. Tıpkı Agop Dilaçar’ın Türk Dil Kurumunun başuzmanı ve Ermeni olması gibi? (9)

Diyarbakır’a gelen Abdullah Cevdet’ten (A. Cevdet ateistti.)  çok etkilenmiş kafası karışmış bu çelişkiler içerisinde bir ara intihar etmeyi düşünmüş, teşebbüs etmiş kafasına kurşun sıkmış fakat ölmemiş, tedavisiyle Dr. Abdullah Cevdet bizzat ilgilenmiş, ameliyat etmiş kurşunu yerinde çıkaramamış kapatmıştır. Bir Rus Dr’a gittiği fakat kurşunun çıkarılmadığı da ifade edilir.

Türkçülük ve Milliyetçilik kavramının fikir babalığını yapmıştır. Rüştiye’yi tamamladığı şüpheli Kürtçe ve Türkçeyi biliyordu. Kürtçülüğün Esasları ve Kürt Lügat’ını yazar. Bu eser Sinop eski vekillerinden Dr. Rıza Nur’un kütüphanesinde bulunmaktadır.

-1896 yılında farmasonluk ve masonluk merasimine benzer bir merasimle gizli cemiyet olan ittihat ve terakkiye girer ve ailesinden gelen paraların büyük bir kısmını aidat olarak buraya öder.  (10)

1908 de Selanik’te Rizarto mason locasında toplanan mason İttihatçılar onu kendi saflarına katarak mason yapmışlar ve Umumi Azalığına nasbetmişlerdir. Haham Moiz Kohen’i kendisine yardımcı yapmışlardır. Bu locanın Üstadı Azamı ise Sultan Abdülhamit’in hal edilmesinde bulunan Emanuel Karaso’dur. Haham Moiz Kohen’in takma adı Tekin Alp’tir. Birkaç üniversite bitirmiş! Türkçülük ve İslamlaşmak! konularında eser ve makale yayınlamıştır.

Türkçülüğün esasları isimli eserin asıl yazarı Moiz  Kohen’dir.  Fakat Ziya Gökalp imzasıyla piyasaya çıkar.

I.Cihan harbinde Ziya Darul Fünun’a muallim olur. Yabancı bir dil bilmemesine karşın

Haham Durkheim’den  onun felsefesinden bahseder.

Kürtçülüğün Esasları” tutmayınca bu defa “Türkçülüğün Esasları’nı” yazmıştır.

Türkçülüğün temelini materyalizme götürmüş maddeci bir neslin yetişmesin de öncülük etmiştir.

Bunlardan sonrada asıl düşüncesini şöyle ifade eder; Şimdi yapacağımız şey Avrupa ahlakını benimsemektir. Türkçede karşılığı olmayan yabancı asıllı kelimeleri alıkoyup öbürlerini atmak ve Türk halkının bildiği anladığı,kullandığı kelimeyi hangi dilden gelirse gelsin ,Türkçe sayılmalı tezini ileri sürer.(11)  

1911 den günümüze kadar bu anlayış devam etmektedir.

Avrupa’nın fen ve teknolojisini değil de  ahlakını almak .

Osmanlı ve kendi ahlak anlayışlarında problem görüyorlardı dinin onları geri bıraktıklarına inanıyorlardı.

Cemil Meriç; Gökalp orijinal bir mütefekkir değildi Avrupa kültür ve tarihine aşina değildi.

Daima fikir değiştirir ya da fikrini destekleyecek şekilde düzenlerdi. Batı sosyologlarından özellikle Fransız nazariyelerini benimsemiştir. A. Cevdet ateist idi ,(Heckel Buchner  Spencer  Le bon düşüncelerine meşbu idi.) Ziya Gökalp’te O’nunla arkadaştı.

Arkadaşları ve dostları Ziya’yı gâvur ve dinsizlikle suçladılar? (12)

Ziya kendinden bir nesil önce gelen M. Abduh’la aynı düşüncededir.

Abduh mekteplerden memnun değildi, amcası Şeyh Dervişten etkilenmiş ve daima buhranlar geçirmiştir.

Gökalp hiçbir okuldan diploması olmamasına rağmen İstanbul üniversitesine profesör olarak atanır. (Yazının tamamı için bakınız;http://www.egitimplatformu.net/site/index.php?option=com_content&view=article&id=169:ziya-goekalp-kimdir)

...

-Haçlı Seferlerinin maddi ve manevi manadaki  gerekçeleri,

-Dante’nin İlahi Komedya’sında işaret edilenler,

-Ülkemizdeki Cemaatler ve oluşmalarının nedenleri,

-Slav ve Türk milliyetçiliğinin doğuşu,

Ve

-Bu ülkedeki İslam Düşmanlığına kaynaklık edenler

Devam edecek...

www.canmehmet.com

Resim;explow.com'dan alıntıdır.

(1) “Doğu Sorunu, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme”, Prof. Matthew Smith Anderson

(2) (Sbornik Imperatorskogo Russkogo Istoricheskogo Obshchestva, III, 269) Aktaran;“Doğu Sorunu”, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme”, Prof. Matthew Smith Anderson

(3) http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=1196

(4)“İki kimlikli, gizli, esrarlı ve çok güçlü bir cemaat Yahudi Türkler yahut Sabetaycılar”  Mehmed Şevket EYGİ

(5)Tercüman gazetesi yay. Yaşayan Türkçemiz, İstanbul 1979 (S .8,9)

(6) soysal İlhami,  Dünyada ve  Türkiye’de  Masonluk ve Masonlar , Der Yay . 4.b. ist.1988

(7) goloğlu Mahmut , devrimler ve tepkiler ,iş bankası yayın. 1. Baskı ist.2007  (s. bozok özel mektuplar)

(8) (sebil Dergisi, c1 s5 s6)

(9) alatlı alev,Valla Kurda Yedirdin Beni boyut yay. C 3  1. Basım ist.1993

(10) Tercüman  gazetesi yay. Yaşayan Türkçemiz  ıst  1979

(11) urield heyd çev. Cemil Meriç  sebil yay. İst.1980

(12) urield heyd çev. Cemil Meriç  sebil yay. İst.1980 (s.19-20)

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..