Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Büyük İtalya turu

Büyük İtalya turu
 

Portofino-İtalya


8 günlük İtalya turunda gezi rotamız Verona-Venedik (1 gece)-Genova (2 Gece)-Portofino-Floransa (2 Gece)-Pisa-Siena-Orvieto-Roma (2 Gece)-Castel Gondolfo bölgesi (Nemi ve Albano gölleri) Napoli-Pompei ve Sorrento şeklinde idi.

Gezimizin detaylarına geçmeden İtalya’dan kısaca bahsedelim.

Çizme lakabını haritadaki görüntüsünden alan AB’nin lokomotifi İtalya,  60 milyon nüfus ve 60 milyon yıllık turist kapasitesi ile tarım, sanayi ve turizm ülkesidir. Adriyatik, Tiran ve İyon denizlerine kıyısı olan İtalya,  Akdenize kıyısı olmadığı halde bir Akdeniz ülkesi olarak geçer. Pizza, Makarna, Capucchino, Espresso, Dondurma, Tiramusu, Parmesan peyniri (bunları yemeden dönmeyin) otomobil markaları (Fiat, Lamborghini ve Ferrari) gıda ve otomotiv icatları iken, 200 milyon zeytin ağacı ile İspanya ile birlikte dünyada zeytin üreticiliğinde lider konumda olup Arap Yarımadasının zeytin ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak buna rağmen kahvaltılarında zeytin bulundurmak gibi bir adetleri yoktur. ! Yüksek kalorili yemek kültürlerine rağmen göbekli ve şişman İtalyan erkeği neredeyse hiç görmedik. Bu da bizi çok şaşırttı. Kaşkol takmak çok yaygın. Genci yaşlısı herkesin boynunda bir kaşkol mutlaka var. Lüks otomobil markalarına rağmen, yollarda lüks otomobil görmek nadirdir ki biz 1 hafta içinde 3.000 km yol yapıp otobanda sadece 1 kere Ferrari görebildik. Bunun sebebi ise İtalyanlar arabayı bir ulaşım aracı olarak görüyor.! Genelde İtalyan halkı küçük ve yerli araba tercih ediyor. Yollarda Fiat’ın çeşitli modellerini görmek mümkün. Ancak arabalar prırıl pırıl. Sanki hergün yıkanıyormuş gibi. Şehir içleri ve kasaba-köylerde toplu taşımada otobüs ve minibüs pek yaygın olmadığı için her ailenin bir arabası mutlaka var. Benzin fiyatları ise bizle neredeyse aynı. 1,59 Euro.

29 Kasım 2014 tarihinde saat 11.45’de Sabiha Gökçen havalimanı’ndan Pegasus Havayolları ile İtalya’nın Bergamo havalimanı’na saat 13.30 gibi varıp Bergamo ve Milano şehirlerini pas geçerek otobüs ile Verona şehrine saat 15.30 civarı varıyoruz.

Günlerden Cumartesi ve hava açık 16 C.  Adige nehrinin şehre güzellik kattığı Verona’da bizi ilk olarak Roma Arenası karşılıyor. Brave, Dante-Erbe meydanları, Senyörlük Sarayı ve Romeo-Juliet’in evi ziyaret noktalarımız. Verona ne kadar Romeo-Juliet ile anılsa da aslında tarihi içinde barındıran bir şehir. Biz Noel zamanına yakın bir tarihte geldiğimiz için meydanlarda Noel Pazarları kurulmuş ve çok kalabalık idi. Yarım günde Verona’ya doyamadan Venedik Padova bölgesinde konaklayacağımız otele doğru yola koyulup akşam 21.00 civarı şehir merkezine uzak bir noktada Radisson Blue otele varıp istirahata geçiyoruz.

30 Kasım Pazar günü otelden ayrılıp Venedik şehrini görmek için Vapuretto’ya bineceğimiz noktaya tur otobüsü sabah 09.00 gibi geliyoruz. Tur şirketlerine ait otobüslerin Venedik şehir merkezine girmeleri mümkün değil. Venedik bir adalar topluluğu için tren veya Vapuretto haricinde şehir merkezine ulaşım mümkün değil.

Vapurettolar bizim bildiğim küçük 30 kişilik tekneler ve bu tekneler sizi Venedik merkezi sayılan San Marco meydanı yakınlarına bırakıyor. Vapuretto’ya bineceğimiz alanın civarında Türkçe bilen Bangladeş veya Afrikalı hediyelik eşya satıcılarını görünce şaşırmayın. Sizi “gel vatandaş gel, batan geminin malları bunlar” diye karşılıyorlar.

Vapuretto’dan indiğimiz noktada ilk karşımıza İç çekme köprüsü, hapishane ve Belediye Sarayı çıkıyor. Daha sonra sahil kesiminden gondol duraklarını geçerek San Marco Meydanı ve Kilisesi ile Çan Kulesi tüm ihtişamı ile karşımıza çıkıyor. San Marco Kilisesine girmek çabamız sırt çantası ile girişin mümkün olmaması sebebiyle mümkün olmuyor. Biz de kendimize bir rota çizerek meydanın tam karşısındaki ara sokaklardan başlayarak 45 dk. yürüyüş ile Grand Kanalın geçtiği Academia köprüsü ve Dorsoduro bölgesine varıyoruz. Academia köprüsü fotoğraf kareleri için çok uygun bir nokta.  Ayrıca buradan Murano ve Burano adalarına ulaşmak için Vapurettolar kalkıyor. Dorsoduro bölgesinde biraz dolaştıktan sonra Rialto köprüsüne doğru yol alıyoruz. Rialto köprüsü ve civarı yine güzel manzaraların olduğu turistik nokta. Köprüden geçerek sola kıvrılıp ara sokakları geçerek Campo San Polo’ya varıyoruz. Burası pazarların kurulduğu bir meydan ancak sanırım günlerden Pazar olduğu için meydan bomboş idi. Vakit kaybetmeden geri dönüyor ve ara sokakları arşınlıyoruz. Yaklaşık 3 saatlik yürüyüş sonrası San Marco Meydanına geri dönüyoruz. Venedik çok ilginç bir şehir. Şehir içinde ulaşım, gondol ve tekneler ile sağlanmakta. Polis, ambulans veya itfaiye araçları tekneler. Şehrin otobanı ise büyük kanal. Yani suda yüzebilen araçlar burada tüm ihtiyacı karşılıyor. Su bir yaşam biçimi olmuş Venedik halkı için. Çok sık görülen su baskınları ise sıradan bir olay. Belediye, meydanlara yükseltilmiş tezgahlar koyarak turistlerin bu tezgahlar üzerinde su baskınları sırasında yürümelerine olanak sağlamış. Genelde yeme-içme, hediyelik eşyalar pahalı. Restoran ve kafelerde oturmanız halinde ek ücret ödüyorsunuz. Güzel ve görülmesi gereken bir şehir ancak Murano ve Burano adalarına gitmek gibi bir düşünceniz yok ise Venedik gezinize 1 gece 2 gün ayırmak fazlasıyla yetebilir. Gondol fiyatları ise oldukça pahalı. 3 kişi için yarım saatlik geziye 80 Euro fiyat verilince biz hemen olay mahallini terkettik!. Zaten gondolların geçtiği tüm noktaları biz yürüyerek geçmiştik.

Venedik gezimizi tamamlayıp Vapuretto duraklarına varıp Vapuretto ile 20 dk. yolculuk sonrası otobüsümüze varıyoruz ve öğleden sonra Cenova’ya hareket ediyoruz. Otoban üzerinden devam ederken yol üzerinde Autogrill denilen mola yerlerinde ihtiyaç ve yeme-içme molaları veriliyor. Bu molalarda İtalyan yöresel içecekleri capucchino veya espresso içmek keyifli oluyor. İtalya’da lavaboları kullanırken sifon veya muslukların etrafında açma kapama düğmesi göremezseniz şaşırmayın. Yere bakın ve bir buton göreceksiniz. Ayak basma yöntemi ile sifonu çekebilir veya el yıkama için bu buton yardımı ile musluğu açabilirsiniz. 

Akşam üzeri Cristof Colomb’un memleketi Cenova’dayız. Cenova şehir turunda Ferrari meydanı ve Cristof Colomb’un evini gördükten sonra ilgi çekici birşey bulmak mümkün olmadı ve otelin (Mercure Idea Otel) yolunu tuttuk. Ancak bu saydıklarımı görmesek de olurdu. Cristof Colomb’un evinden geriye bir harabe kalmış diyebilirim. Cenova’yı bizim Galata’ya benzetenler oldu. Ancak Galata’nın zaten Cenova ile tarihten bir ilişkisi var.

Pazartesi sabah kahvaltı sonrası Cinque Terre (5 köyden oluşan sahil köyleri) turunu yapma niyetindeydik ancak bütün gün yağan şiddetli yağmur nedeniyle otelin yakınında bulunan alışveriş merkezi dışında bir yere gitme şansımız olmadı. Cenova’da konaklayıp Cinque Terre’ye gitmeye niyeti olanlar için, Cenova merkezden geçen La spezia treni ile bu köylere 1,5 saat içinde ulaşmak mümkün. Yaz aylarında gidecek olanlar Boccadasse sahil kasabasını da gezebilirler. Biz hava muhalefeti nedeniyle bol bol makarna ve hediyelik alışverişi sonrası günü tamamlıyoruz. Merkez limanda büyük bir korsan gemisi gördük. Fotoğraf çekilmek için ilgi çekici idi. Ayrıca İtalyanın en büyük akvaryumu da Cenova limanında yeralıyor.

Salı günü sabahı 08.30 civarı Cenova’daki otelimizden ayrılıp Portofino’ya doğru yol alıyoruz. Portofino’ya gitmek için turist otobüsleri belli bir nokta’ya kadar götürüyor.Sonra bölgenin lokal otobüslerine aktarma yaptırmak zorunda. Son 5 km yolu turist otobüsleri ile değil, belediye otobüsleri ile katediyorsunuz. Yollar aşırı virajlı ve dar olduğu için böyle bir uygulama var.

Şarkılara konu olan Portofino’da geçirdiğimiz zaman zarfında havanın da güzel olması sebebiyle adeta enerji depoluyoruz. 100 haneli bu şirin balıkçı köyü bildiğiniz gibi dünyaca meşhur. Tepede bulunan Kale ve Kilise görülmeye değer. Kilisenin arka bahçesindeki mezarlık ise adeta çiçek bahçesi. Tepeden manzara ise nefes kesiyor. Manzaraya doyduktan sonra sahilde yürüyerek, kafenin birinde kahve molası veriyoruz. Mola sonrası buradan yine belediye otobüsü ile tur otobüsümüzün bulunduğu noktaya götürülüyoruz. Tur otobüsümüze bindikten sonra Floransa’ya doğru yol alıyoruz.

Akşam üzeri Floransa’ya giriş yapıp şehri gezmeye başlıyoruz. Otobüsler Santa Maria Novella Tren İstasyonu önünde turistleri bırakıyor. 5 dk. yürüyüş sonrası Toskana bölgesinin başkenti olarak anılan bu şehrin ana meydanı ve Duomo’su (şehrin en büyük kilisesi) tüm ihtişamı ile karşımıza çıkıyor.

Arno nehri etrafına kurulu 1 milyon nüfuslu şehir İtalyan rönesansının doğum yeridir. Leonardo da Vinci ve Michelangelo ile Şair Dante bu şehirde yetişmiştir. Şehrin girişine yakın otoban üzerinde Gucci’nin üretim ve merkez binasını görebilirsiniz. Şehrin kubbesiyle ünlü Duomo’su, Pitti Sarayı, Dünyanın en değerli müzesi seçilen Ufizzi Galerisi, Ponte Vecciho (Eski Köprü), şehrin ana meydanları Piazza Della Signoria, Piazza Della Michelangelo, Piazza Della Santa Croce ve Piazza Del Republica (cafeleri güzeldir.) ile Çan Kulesi, Vaftizhane, Belediye Binası, hediyelik için Mercato Nuovo (küçük bir pazar) görülmesi gereken yerlerdir. Bu saydığım yerlerin tamamı yürüme mesafesinde olup müze girişlerini saymazsak 3 saat içinde gezilebilir. Müzelere de girmeyi planlıyorsanız bu şehire 3 gün ayırmanız szin için doyurucu bir tatil olur. Bizim için kısa bir tur oldu ve tadı damağımızda kaldı. Et severler Floransaya has bifteğin tadına bakabilirler. (25 Euro civarı) . Şehir merkezi etrafında sıklıkla ilginç giyimli Polisleri görmeniz mümkün.  

Gezimizi tamamladıktan sonra Toskana bölgesinin şaraplarının meşhur olduğunu bildiğimizden şarap alışverişi yapıyoruz. Rehberimizin marka tavsiyesi ile Chianti marka kırmızı şarapları tercih ediyoruz. Fiyatları ise 4-10 Euro arasında. Akşam hava iyice kararmış ve uzun yürüyüş sonrası yorgun düşmüş vaziyette saat 21.00 civarı otobüse binip Şehir merkezine 40 dk. uzaklıktaki Montecatini Termal bölgesindeki Massimo D’azeglio Otele yerleşiyoruz. Bu turumuzda kaldığımız en kötü otel idi. Yetersiz ısıtıma-soğutma sistemi, çok eski bir yapı olması tadımızı biraz kaçırsa da otelde fazla vakit geçirmeyeceğimiz için üzerinde fazla durmadık. Ancak hotelin konumu Montecatini Terme Tren İstasyonu’na 250m. mesafede olduğu için bizim için artı olan yönüydü.

Turumuzun 5. Günü, 3 Aralık Çarşamba sabahı ekstra tur olarak düzenlenen Toscana gezisini kendimiz yapmaya karar verip sabah 09.00 gibi Montecatini Terme Tren Istasyonu’ndan Pisa trenine biletimizi alıyoruz. Her saat kalkan tren ile Pisa’ya kendiniz gidebilirsiniz. Tren bilet fiyatları ve sefer saatleri için Trenitalia sitesine bakabilirsiniz. Ben saatleri belirleyip ekran görüntülerini de telefonuma kaydederek aksatmadan gidiş dönüşü sorunsuz bir şekilde halllettim.

Montecatini Terme’den Pisa’ya gitmek için Viareggio yönüne giden tren ile Lucca’ da inip Pisa trenine aktarma yapmanız gerekiyor. Aktarma aralıkları genelde 10 dk. yı geçmiyor. Yaklaşık 1,5 saat süren yolculuk sonrası Pisa’ya varıyoruz. Pisa Kulesi’ne gitmek için Pisa Centrale (son durak)’ ye kadar gitmenize gerek yok. Bir önceki durakta inip Mucizeler Meydanına 2 dk. içinde varabilirsiniz. Bu arada ilk istasyonda aldığınız biletleri mutlaka istasyonda bulunan sarı veya yeşil makinalara okutmalısınız. Aksi takdirde tren içinde yapılan kontrollerde ceza yemeniz yüksek ihtimal. Biz aynı gün bindiğimiz 6 tren içinde 4 kez kontrole rastladık ve sorunsuz bir şekilde seyahat ettik.

Saat 10.30 gibi Mucizeler Meydanına varıp Vaftizhane, Katedral ve Pisa Kulesini görüp fotoğraf çekiliyoruz. Absürd fotoğraf kareleri yakalamaya çalışan turist tipleri sizleri şaşırtabilir. Biraz hediyelik ürünlere göz atıp sonrasında Pisa Kulesine çıkmaya niyetlensek de sırayı görünce vazgeçiyoruz. Pisa Kulesine giriş ücreti 16,5 Euro.

Fazla vakit kaybetmeden indiğimiz tren istasyonuna geri dönüyor ve Pisa Centrale trenine biniyoruz ve Pisa merkeze varıyoruz. Buradan Siena biletlerimizi alıp yine aktarma (Empoli Durağında) ile 2 saat yolculuk sonrası Siena’ya varıyoruz.

Siena’da bizi şiddetli yağmur karşılıyor.  Tren İstasyonun hemen bitişiğindeki Alışveriş Merkezine geçiş yapıp yağmurun azalmasını bekliyoruz. Daha sonra Alışveriş Merkezi içinden Siena eski şehir merkezi yakınına kadar yürüyen merdiven vasıtasıyla çıkıp kısa bir yürüyüş sonrası eski şehir merkezine giriş yapıyoruz. İsteyenler Tren İstasyonu yanından şehir merkezine kalkan otobüslere binebilir.

Siena, Orta Çağ’dan kalma dar sokakları, caddeleri, Katedrali, Belediye Sarayı ile Avrupa’nın en büyük meydanı olan her yıl Polo yarışlarının düzenlendiği Campo Meydanı (Piazza Del Campo) ile görülmeye değer. Biz Siesta saatlerine denk geldiğimiz için neredeyse tüm dükkanlar ve restoranlar kapalıydı. Adeta aç kaldık diyebilirim. Tren yolculuğu öncesi can havliyle gördüğümüz paket pizzacı’ya kendimizi zor attık.!

Siena Tren İstasyonu’na varıp Otelimizin olduğu Montecatini Terme bölgesine bilet almak için bir İtalyana danışıyoruz. “15 dk. sonra kalkacak trene biletiniz varsa binebilirsiniz” diyor. Biz de “ ne var gidip şuradan 2 dk. da bilet alıp geliriz” dediğimizde “ee biraz zor, bir sonraki trene binersiniz 45 dk. sonra” diyor. Eşimle ben şaşkın şaşkın birbirimize bakıp, hemen bilet gişesine gidiyoruz. Önümüzde 4 kişi ve bilet gişesinde 3 bilet satışı yapılan gişe var. Ancak İtalyan haklı çıkıyor ve biletimizi 30 dk. sonra ancak alabiliyoruz. Neredeyse 45 dk. sonra gelecek denilen treni bile kaçıracağız.! İtalyan işi işte.! 

1,5 saat süren yolculuk sonrası akşam saat 20.00 civarı Floransa Santa Maria Novella Tren İstasyonu’na varıyoruz. 10 dk. bekleme sonrası yine Viareggio yönüne giden trene binip 40 dk. sonra Montecatini Terme’ye varıyoruz.

Pisa ve Siena gezimizin tren biletleri bize (ben, eşim ve 8 yaşındaki kızım) toplam 70 Euro’ya mal oldu. Çocuklar %50 indirimli yolculuk yapıyor trenlerde. Ekstra tur almayarak aslında bu turu üçte bir fiyatına getirmiş olduk. İtalya’da trenler temiz ve güvenli. Hangi peronda bekleyeceğiniz, treniniz ne zaman gelecek, tüm bilgiler elektronik ekranda belirtiliyor ve biz turistler için anlaşılabilir düzeyde. İşin en güzel yanı ise ilk seyahat edeceğiniz nokta olan Tren İstasyonunda varacağınız son noktaya olan bileti satın alıyorsunuz ve size hangi istasyonda aktarma yapacağınızı belirtiyorlar. Yani 3 aktarma ile gideceğiniz bir yere ilk bineceğiniz yerden biletinizi alıp bir daha bilet peşinde koşmadan seyahat edebiliyorsunuz. Bu da size hatırı sayılır bir vakit kazancı oluyor. Çünkü biz en hızlı bileti 15 dk.’da aldık.!

Turumuzun 6. Günü, 4 Aralık 2014 Perşembe sabahı Roma’ya hareket ediyoruz.  Bu turumuzda yaptığımız şehirlerarası otobüs yolculukları 3-4 saat’den az olmadı. İtalya seyahati düşünenler bunu göz önünde bulundurmalı.

Öğlen öncesi Roma’ya 60 km mesafede Umbria bölgesinde yer alan Orvieto kasabasını ziyaret ediyoruz. Otobüsü park edip Funiküler ile kasabaya çıkıyoruz. Yüksek dağın tepesine kurulan ve bu sebeple Napolyon’un fethetmeyi başaramadığı Dünya Miras Listesindeki bu kasaba görkemli Katedrali, meydanları ve dar sokakları ile görülmeye değer. Birkaç saatinizi bu kasabaya ayırmanızı tavsiye ederim. Orvieto’da parasız girebileceğiniz bir mekan bulmanız imkansız. Çünkü Orvieto halkı duyduğum kadarıyla paragözmüş. Katedral bile giriş ücretine tabi.

Öğleden sonra Roma’dayız. İlk ziyaret noktamız aşırı yağmur sonrası gökkuşağı eşliğinde Vatikan San Pietro Katedrali oluyor. Fazla sıra beklemeden içeri giriyoruz ve 1 saat içinde bu ihtişamı ve heykelleri, figürleri şaşkınlıkla izliyoruz. Gerçeten bugüne kadar gördüğümüz Kilise ve Katedraller ile kıyaslanamayacak kadar büyük ve görkemli. İşin ilginç yanı ziyaretçilerin tamamı ya Uzakdoğulu ya da Türk idi biz Katedrali gezerken. İtalya’da en çok Türkü burada gördük.!

San Pietro Katedralinden çıkıp sırasıyla Colosseum, Roma Forum ve Vittoriano Zafer Anıtını görüyoruz. Bunların hepsi aynı alan içinde yeralıyor. Daha sonra Trevi Aşk Çeşmesi ve İspanyol Merdivenlerini ziyaret ediyoruz. Ancak Aşk Çeşmesi tadilatta olduğu için pek birşey anlamadık. Aşk Çeşmesi yanında bulunan dondurmacıların ününü duyduğumuz için dondurmalarımızı hemen alarak gezimize devam ediyoruz.

Akşam üzeri hava karardıktan sonra Pantheonu dışarıdan görüp sonrasında meydan ve caddeleri  görmeye başlıyoruz. Navona ve Popolo meydanları görülmeye değer. Via Gondotti ve Via Veneto alışveriş için gezilecek caddeler.

Akşam son olarak Tiber nehri üzerinde fotoğraf çekilerek Roma’nın eğlence mekanlarının yeraldığı Trastevere’ye gidiyoruz. Akşam yemeğinde Fettucini ve Margharita Pizza tercihimiz. Sonrasında Tiramisu’yu unutmuyoruz. Bizim Tiramusulardan çok farklı, mutlaka deneyin.

Kısa Roma turumuzda Sistine Şapelini görme imkanımız maalesef olmadı. Bir dahaki sefer atlanmayacak nokta olarak notlarımıza alıyoruz ve gece konaklama için saat 23.30 gibi Barcelo Aran Parka (Şehir merkezine 15 dk. uzaklıkta) gidiyoruz.

5 Aralık 2014 Cuma günü ekstra tur olarak düzenlenen Napoli-Pompei ve Amalfi kıyısında olan Sorrento turuna katılıyoruz.

İlk ziyaret noktamız Sorrento. Yaz aylarında görülmesi çok daha güzel olacak olan Sorrento şirin bir tatil kasabası. Yol üzerinde harika manzaralar var. Napoli’ye ise sadece 20 dk. uzaklıkta. Görülmeye değer. Biz kısa vaktimizde kasabayı turlayıp güzel fotoğraf kareleri yakalıyor sonrasında Pompei’ye geçiyoruz.

Vezüv yanardağları eteklerine kurulu Pompei, çarpıcı hikayesi ile görülmesi gereken bir açık hava müzesi. Giriş 11,5 Euro. Ancak burayı bir rehber ile gezmenizi tavsiye ederim. Çünkü nerede ne yaşanmış, hikayeleri bir rehberden yerinde dinlemek sizin daha çok zevk almanızı sağlar.  Rehbersiz Pompei gezisi sizin için bir harabeden öteye geçmeyebilir. Otoban üzerinde Vezüv Yanardağını ise daha net görebilirsiniz.

Akşam üzeri Pizza’nın mucidi Napoli’ye varıyoruz. Gezdiğimiz şehirler arasında en az gelişmiş şehir Napoli idi. Yolları bozuk, şehir çamur batağında, arabaların her tarafı hasarlı, trafik keşmekeş. İstanbulu hatırlattı bize.!

Napoli’de Plebistico meydanında bulunan San Francesco Paolo Kilisesi (Küçük Vatikan diyebiliriz), Galeri Umberto ve Castel Nuovo Şatosu gördüğümüz yerler. Tümü yürüme mesafesinde. Gezi sonrası Margharita Pizza ziyafeti yapıp, İstanbula götürmek üzere biraz da Parmesan peyniri alıp  akşam 22.00 civarı otele varıyoruz. Napoli çok ucuz bir şehir. Bir Pizza ve bir Bira 5 Euro. Sırf bunun için bile bu şehire gelinir.!

6 Aralık Cmt. Günü sabah erken kalkıp ilk olarak Roma’ya 20 dk. uzaklıkta Roma’lıların sayfiye yeri sayılan Nemi ve Albano göllerini ziyaret edip Nemi Kasabasında göl manzarası eşliğinde kısa bir gezi yapıyoruz.

Son olarak Castel Romano Outlet Merkezinde alışveriş sonrası 14.40 uçağı ile Roma Fumicino Havaalanı’ndan İstanbula hareket ediyoruz. Outlet için çok ucuz diyemeyiz.

Bu İtalya turumuzda Roma biraz eksik kaldı. Bu yüzden yakın zamanda sadece 3-4 geceliğine bir Roma turu yapmak için planlara başladık bile. Buna hem yemekleri, hem İtalyanların sıcakkanlılığı hem de her tarafı tarihi değer olması sebebiyle Avrupa’da en etkilendiğimiz ülke olması sebep olmuş olabilir. 

 
Toplam blog
: 38
: 4208
Kayıt tarihi
: 07.01.12
 
 

Küçüklüğümde yaramaz bir çocukmuşum, delirdiğim zamanlar kimse zaptedemezmiş beni. En büyük örneğ..