Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '16

 
Kategori
İnançlar
 

Camide Cuma namazı kılmaktan soğudum // Yeryüzü tanığı

Camide Cuma namazı kılmaktan soğudum // Yeryüzü tanığı
 

Temizlik imamdan gelir. İman Allah demektir. İman içinde iyi niyet gerektir.
 
"Günde beş vakit abdest alıp başkaları görsün diye gösterişle namaz kılarak temizlik olmaz, her vakit niyetini temiz tutarak ibadetini gizli ve yaratan için yapan temiz olur."
 
Öncelikle her insanın inancı kendisi karar verir. Kimse kimsenin inancına karışamaz. Bu laiklik ile devletin insanın din inanış ve yaşam tarzına karışmaması ilkesiyle Atatürk devrimi mucizesiydi.
 
Ne yazık ki dini kini için siyasetlerine alet edenler, devletin imkanlarını Türk Milleti aleyhine kullanmak için yapmadıkları kalmadı.
 
12 bakanlığın bütçesinden daha fazla pay alan Diyanet İşleri ve bağlı olduğu yüz bin cami, yüz yirmi bin imamın bugün camide para toplamak, camide siyaset yapmak, camide Kur'an dışı sahabe ve hadis konuşmaktan başka ne yapmaktadır?
 
Devletimizin bu kadar maddi imkanı camilere aktarıldığı için mi bu kadar geri kaldık? Madem geri kalmadıysak, geriye gitmediysek, toplumu bölmek ve parçalamak amaçlanmadı ise, ya da niyet neyse Diyanet İşlerinin işi midir Laiklik konusunda görüş bildirmek, savaşın sebebi din adına cihat adına kandırılan ve terörist olanlar mıdır? Yoksa din ile devlet işini dinin vicdan işi olduğunu söyleyen laiklik midir? İnsafını kaybeden birisi ancak bu kadar zalimce Atatürk devrim ve eserine dini alet ederek saldırabilir. Atatürk heykellerini Atatürk'ün kendisi değil Türk Milleti ona olan saygısı gereği yapmıştır. Heykel sanattır. Aydınlıktır. Bağnaz niyetler ve düşünceler sanat ve aydınlıktan insanlığın her devrinde rahatsız olmuşlardır.
 
Camide namaz diye sohbetler eden imamlara sormak isterim; namaz bitmeden camilerin girişlerine konan para kasasının başına koşan sizin görevlilerin derdi namaz mıdır? Para mıdır? Sizin işiniz para toplamak mıdır? Türk Milletinin imkanlarıyla sadece dini görevinizi yapmak mıdır? 12 bakanlığın bütçesinden tek başına daha fazla pay alan Diyanet camilerin her ihtiyacını neden karşılamıyor çeşitli bahanelerle camilerde para toplanıyor? Ya da bu paralar nereye gidiyor? Nasıl denetleniyor?
 
Yazacaklarım yine şok edecek. Çünkü bunu yazan, konuşan, söyleyebilen yok denecek kadar kalmadı.
 
Cuma namazlarında namaz öncesi vaaz ve namaz içinde hutbede neler konuşulmaktadır? Neler konulmalıdır? Neler konuşulmamaktadır?
 
Burası çok önemli!
 
Cami Türk kültürünün ürettiği bir namaz kılma kültürüdür. Kur’an illede cami demez. Ayak bastığınız ve sadece Cuma namazı için toplandığınız diğer zamanlarda her yerde kıldığınız yer cami, mescit veya kültürüne göre cemevi toplanmak anlamındadır.
 
Toplanınca ne olur?
 
İmanlı insan burada Kur’an ne diyor? Onu öğrenmelidir.
 
Bugün ne yapılıyor?
 
İyi insan olmak lazım deniyor. Kötülüğü üreten nedir? Kimlerdir bahsedilmiyor.
 
Daha öncede yazdım, Kur’an kötülüğün adresini lanetlenmiş fitne ve fesat üretenler olduğunu yazmıştır.
 
Camiler nedense Kur’an-ı Kerim’in bu ayetlerinden bahsetmezler.
 
İyi olun derler sadece…Nasıl iyi olacağız. Kötülüğün bataklığını kurutmadan iyi olunabilir mi?
 
Cep telefonu ile camiye gelmeyin diyemeyen,

Namaz sonrası yine para toplayacağız, ne için toplandığını söyleyemeyen,
Camide Kur’an ayetleri yerine uydurulmuş hadis konuşan imamlarla olacağı budur.
 
Bir skandal daha anlatacağım.
 
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (ona selam olsun) zamanında Zuhr-i Ahiri namazı dünyadaki tüm Müslümanların bir arada aynı yerde toplanma şartıyla kılındığı o güne özgü bir namazdı.
 
Bugün Cuma namazları 16 rekata çıkarılmış durumdadır. Bunu da nasıl izah edecekler bilemiyorum.
 
Onlar adına söyleyeyim camiyi niyetleri için kullananlar kendilerine müşteri çoğaltmak amacıyla ancak bunu yapmak istemişlerdir. İsteyen istediği kadar namaz kılabilir, kimsenin kimseye karışma hakkı yoktur. Yalnız bunu cami ve imamlar doğruymuş gibi yapmaya kalktılar mı işte orada işin şekli değişir.
 
Din sadece namaz değildir.
 
Dini kötü niyetine alet eden biri namaz kılsa ne olur, kılmasa ne olur. Bunu bir başka insan bilse ne olur, bilmese ne olur.
 
Bu tür konuları yazmaktan bile utanç duyuyorum.
 
Yalnız Diyanet denen kurum tam bir siyaset yapan ihanet kurumuna dönmüştür. Din alimi siyaset gibi konularla uğraşır mı? Eğer siyaset yapacaksanız, cübbenizi çıkarır gider siyaset yaparsınız o zaman kimsede size din adına eleştiri getirmez.
 
Bu sebeple Atatürk’ün açtığı iki kurumdan biri olan Diyanet ve diğeri Cumhuriyet Halk Partisi bu kötü niyetlerin eline geçtiği için vatana ve millete ihanet içinde oldukları için diğer tüm vakıf, dernek, loca, holding, cemaat, parti ve ne varsa hepsi kapatılmalıdır.
 
İmam Hatip okulu olmamalıdır. İlahiyat fakültelerinde din felsefesi okumadan din alimi olmadan camide imamlık yapmam mümkün olmamalıdır.
 
Din felsefesi okuyacak din üzerine ilim yapması gereken insanlar. Diğer insanlarda ilimle öğrenecekler.
 
Biz ülke yönetsin diye birilerinin yetki verdiği kişilerin bizi dışlayıp ya bizden olacaksın, ya da sen yoksun demek gibi bir niyetine boyun eğmeyecek kadar asil bir milletin evlatlarıyız.
 
Sizin gibi taliban tarikatlarının dizinin dibinden kalkıp gelmedik.
 
Siz kimsiniz bize din öğretiyorsunuz, ya da herkese camiye gelip bana para ödeyeceksiniz diyorsunuz. Yaptığınız budur.
 
Yine bir dün Cuma hutbesinde başka rezalet daha tekrarlandı.
 
İmam diyor ki; muhacir ve Ensar olmalıyız. Ensar bunlar, muhacir de Suriye'den gelenler, parayla alınıp seçmen yapılanlar.
 
Eli kanlı Ensar olur mu? Siz kim Ensar olmak kim?
 
Kusura bakmayın son on dört yıllık zihniyet Suriye’de eli kanlıdır. O insanları yuvasından siz ettiniz. Bunun hesabını mahşer tufanında canlı ölü olarak verdiniz, şimdi yaşattığınız kanlı zalimliğin cezasını sizi bu kötü niyetine alet edenlerle çekiyorsunuz.
 
Diyanet İşleri madem siyaset yapan bir kurum o zaman bir hafta içinde Suriye Emevi camisinde namaz kılacağız diye komşumuzun iç işlerine BOP eş başkanı görevi gereği karıştıran, teröristlerle işbirliği yapan, daiş, ya da işid terör örgütünü Türk Mevsimi adı altında yöneten batı dünya mafyasıyla sermaye adına Mustafa Koç'un yönettiği rezaletle ilgili neden uyarı yapmadınız?
 
Neden Suriyeli insanların yurtlarından çıkarılmasının yanlış olduğunu savunmadınız?
 
2002 yılında bitmiş terörü yeniden muhatap alarak mücadele yerine müzakere yaparak yurdumuza açılım ve barış adı altında BOP eş başkanının ihanet projesi gereği silah ve terörist yerleştirilmesine karşı neden çıkmadınız?
 
Ülkemizi din, dil, ırk ve mezhep temelinde bölmek ve parçalamak isteyen ırkçı ve mezhepçi bir bölücülük ile ayrımcılık siyaseti yapanların yanında yer almıyorsanız bunu neden eleştirmediniz?
 
VİP cami olur mu? Allah'ın huzuruna birileri ayrı diğerleri ayrı mı çıkacak? Camide ayrımcılık yapılmaması gerektiğine neden karşı çıkmadınız?
 
Bunun adına günümüz Haman zulmü denir.
Yüksek sesle Allah razı olsun eşliğinde insanların duygusunu sömüren, cebini sömüren din olabilir mi?
 
Yeryüzü Tanığı // Türk Fırtınası // Önder Karaçay
 
Yeryüzü tanıklığı için geldim, yeryüzünde yazılmış,
Yer altından gönderilmiş gibi notlar yazacağım sizlere…
Şiirle kameraya çektim dünyanın ters yüzünden yeryüzünü, insanın yüzsüzlüğünü!
İnsanları, yaşananları, hayatı, gördüklerimi olduğu gibi anlatmaya geldim.
 
İnsanlardan başlamak istiyorum.
Dünyaya, hayata en fazla zarar veren, katkısı olmayan insanlardan…
‘Tarihle pazarlık yapıyorlardı, başarılı olacaksam bu mücadeleye girerim diye,
Oysa tarihle pazarlık olmazdı, başarılı olanlar pazarlıksız tarih yazardı.’
 
Kancık, dönek, kıvıran ve arada bir mantıklı olan namı diğerleri ile doluydu dünya!
Şirk üreten bir sınıfları vardı, ders görüyorlardı…
Koltuklarına sıkıştırılmış kimin yazdığı bilinmeyen kitapları,
Okuduklarında bilinçaltını tahrip ediyor veya ediliyorlardı.
 
Demokrasi diye bir yalan vardı!
Sandık bir tövbe kutusu gibiydi, seçimini yapan günahlarından arınarak günah çoğaltıyordu,
Şeyhi olmayanın şeytan olduğuna inananlar, kendini şeyhine kul görüyordu.
Takva örtüsü hiçbir yerde satılmıyordu,
Sadece kara çarşafın kapattığı kadar örtünebiliyorlardı,
Molla değilsen veya mollaya inanmıyorsan birileri kendini kolla diyordu!
 
İnsanları ahlakla ve vicdanla seçmek gerekirken,
Sakalla, sarıkla ayıklayarak seçiyorlardı,
Peygamberin ahlakından bende ne var diye sorarak kendini tartanlar da vardı elbette!
Onlar yalnız ve çok azdı, azanlar ise bunlar değildi.
 
Din adına işe yarayan ne kadar insan varsa istenmiyor,
Ne kadar ‘ben ne dersem ona inanacaksın’ diyenler ve diyenlere inananlar baş tacı ediliyordu,
Yeryüzünde yaşayıp yer altından notlar gönderir hale geldim işte.
Yaşıyor muyum? Buna yaşamak mı, yoksa sorgulamak mı denir… Onu size bırakıyorum.
Bulunduğunuz yeryüzünü bu yüzle hak ediyor muyuz?
Bu hale gelmesinde bir sorumluluk hissediyor muyuz?
Onu sormaya geldim, çünkü hâlâ bizim, hepimizin sorumluluğu!
Yeryüzündeyken; insanlık ve yaşananlar bu haldeyken ben yeryüzünü terk ediyorum,
Ölmüyorum, öldürüyorum bu kokuşmuşluğu! ... Gidiyorum…
 
Oysa Allah insanı sadece ‘bana kulluk edin’ diye yaratmıştı…
Kardeş kardeşi din adına cihat ilan ederek vuruyor, vurduğu silahı nereden aldığını bilmiyordu…
Şer tiyatrosu oynuyordu yeryüzünde, tiyatroyu suflörler, taşeronlar aracılığıyla yönetiyordu…
Taşeronlar gerçek tiyatroyu sevmiyordu hatta tiyatro öyle olmaz, böyle olur diyordu…
Suflörün de suflörü vardı… Kim kimdi, bilinmesin diye niyetler saklanıyordu…
Şu silahı al, şu kardeşini öldür diyordu,
Çünkü o senin din düşmanın öldürmezsen günahkâr olursun senaryo gereği,
Dünyanın, yeryüzünün, insanlığın hali ahvali sanki buydu…
İşimiz yine Allah’a kalmış demekten başka bir sonuç çıkmıyordu…
 
Tefecilikten bahsetmeye bile gerek kalmıyordu…
 
Önder Karaçay
Mobbıng Bank Türk Fırtınası Sır Kitabın Yazarı

 
Kayıt tarihi
: 09.07.14
 
 

Okunması için değil dokunması için yazıyorum. Önder Karaçay ..