Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '16

 
Kategori
Güncel
 

Cebrail'in partisine katiyen girmeyen Gülen meğer Azrail'in partisinde 'fahri başkan'mış!

Cebrail'in partisine katiyen girmeyen Gülen meğer Azrail'in partisinde 'fahri başkan'mış!
 

Böyle bir başlığı atabilmenin bile manevi olarak beni ne kadar rahatsız ettiğini anlatamam. İnançlarımıza göre Cebrail, Azrail, Mikail ve İsrafil dört büyük meleklerdir. Yine inançlarımıza göre bu dört melekten her biri Allah tarafından kendilerine verilen özel görevleri yerine getirmekten başka bir şey yapmazlar. Dolayısıyla bu melekler masumdurlar ve masum oldukları kadar da kutsaldırlar. Bunun için bu varlıkların güncel siyasete ya da bir takım gizli emellere alet edilmesi kadar kötü bir şey olamaz.

Daha düne kadar dinden başka bir şey düşünmeyen, kendisini tümüyle dine adamış biri olarak zannettiğimiz bir emekli vaizin böyle bir konuda böyle fütursuzca hareket etmesi ise anlaşılabilir bir şey değildir.

Bakınız Gülen 1995 yılında Savaş Ay'a verdiği röportajda ne demiş:

"Cebrail (AS) gelse parti kursa ben ona diyeceğim ki; sen bir parti kurdun ama musaadenle ben seni desteklemeyeceğim"

Bu sözü sıradan insanlar söylese belki onların cahilliğine verip geçiştirebiliriz ama bir din adamı bu sözü nasıl söyleyebilir?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi melekler sadece Allah'ın kendilerine verdiği özel görevleri yerine getirirler. Buna göre birincisi; meleklerin parti kurmak gibi bir görevleri olamaz, ikincisi; eğer böyle bir görev almışlarsa bu Allah'ın emri olmalıdır. 

Siz eğer Cebrail'in kurduğu partiyi desteklemiyorsanız Allah'a karşı geliyorsunuz demektir.

Dinimize göre ne kadar sakıncalı, ne kadar absürt bir ifade!

Peki, bu işleri en iyi bilmesi gereken bir emekli vaiz neden böyle bir yanlışın içinde olabilir?

Bu sorunun cevabını bugün ortaya çıkan olaylar sebebiyle çok daha rahat bir şekilde verebiliyoruz.

Demek ki; 1990'lı yılların şartlarında, yani Refah Partisi'nin yükselişe geçtiği ve bununla ilgili belli kesimlerde tepkinin yükseldiği bir ortamda kendilerinin siyasetle hiçbir ilgilerinin ve amaçlarının olmadığına bu kesimleri ikna etmek için çarpıcı örnek olarak Cebrail'i işin içine katmış olmalı. Sözüm ona onlar sadece dinlerini yaşamak istiyorlarmış!

Demek ki; emekli bir vaiz de olsa, inançlarında samimi değilmiş! Tabu olması gereken Cebrail'in bu denli adi bir oyuna alet edilmesinin başka ne anlamı olabilir?

Demek ki; bunca yıldır vaizlik görevi sırasında cami minberlerinden oluk oluk akıtılan gözyaşları tamamen bir tiyatrodan ibaretmiş!

Tiyatro demişken bu konuda onun aktörlük yeteneğinin de hakkını vermek gerekiyor. Canlandırdığı karakterle bu kadar özdeşleşebilen, adeta onun kişiliğine bürünebilen bir aktörlük örneğine sanırım sinema tarihinde bugüne kadar rastlanmamıştır.

Gerçekte milyar dolarlarla rövaşata ederken; bir ceketinden başka hiçbir şeyi olmayan, tek göz odada yırtık pırtık bir hasır üzerinde yatıp kalkan bir 'Hint Fakiri' olduğuna herkesi inandırmak bu konudaki yeteneğini ortaya koymaktadır.

Yine, özellikle Hablemitoğlu cinayetinde olduğu gibi diğer faili meçhullerdeki şüpheler ve Ergenekon, Balyoz vs davalarındaki insan ve aile katliamları bir tarafa, 15 Temmuz gecesi sivil insanlara uygulanan vahşetle tarihin en gaddar ve en acımasız şahsiyetlerinden biri olduğu ortada iken, bu zamana kadar kendisini silahtan nefret eden, bir karıncayı gördüğünde bile onu ezmeyen, sırf bu nedenle yolunu değiştiren dünyanın en şefkatlı, en merhametli kişisi rolünü başarıyla oynamış olması ona birkaç Oskarlık ödül hakkı vermiyor mu?

Bu itibarla bugün 'kandırıldık' deme yarışı içine girenleri eleştirmeden önce bu aktörlük dehasını takdir etmenin daha yerinde olacağını düşünüyorum.

Sözüm ona bir dini cemaat olan bu örgütün; içki gibi, kumar gibi, bikinili denize girme gibi, devamlı soruların çalınmasıyla milyonlarca kişinin haklarının yenmesi gibi, insanları fişleme gibi, yatak odalarını dikizleme gibi, şantaj gibi, iftira gibi, yalan gibi, cinayet gibi, haram yeme gibi, beytul mala zarar verme gibi, namazsız, niyazsız, oruçsuz gibi dine aykırı fiil adına ne varsa hepsini üyelerine yaptıran bir liderinden bahsediyoruz.

15 Temmuz gecesi bu örgüt liderinin gerçek yüzüyle tanışmış olduk...

Bir kere bu kişinin İslâm diniyle uzaktan yakından bir ilişkisinin olmadığı gün gibi aşikârdır. Olsa olsa İslâm dininin içine bir 'truva atı' gibi sinsice sokulmuş bir durumdan söz edebiliriz. Diyanet, Gülen kitaplarını incelemeye aldı. Bu konudaki rapor yayınlandığında Gülen'in ne kadar İslâm dışı olduğu, İslâm'ın temel akaidine ne kadar aykırı olduğu ve bunun da İslâm'a zarar kastiyle yapıldığı anlaşılacaktır.

İkincisi bu kişinin tarihin en gaddar kişilerinden biri olduğu tesçillenmiştir. Bırakın bir karıncayı bile ezmekten imtina etmeyi, yüzlerce kişiyi gözünü kırpmadan öldürtebilmiştir. Allah fırsat verseydi, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere daha binlerce kişiyi hünharca öldürtecekti. Bu ölüm emirlerini kimin verdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Emri verenle uygulayan arasında fark olamayacağına göre bu kişi adeta ölüm makinası gibidir.

Bizim inancımıza göre can alma görevi Allah tarafından Azrail (AS)'ye verilmiştir. Yani öldürme işi Azrail'indir.

Gülen'in de öldürme işine soyunduğu görülmektedir...

Melekleri işin içine katan O'nun jargonuyla söylemek gerekirse...

Cebrail'in partisine katiyen girmeyen Gülen, Azrail'in partisine gönüllü üye yazılmış ve fahri başkanı olmuş gibi!

Gülen'e kendi üslubuyla cevap vermiş olsam da...

Yine de 'tövbe estağfirullah' diyorum.

Hasan Basri Özgen

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..