Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çık artık hayatım(ız)dan ey televizyon!

Çık artık hayatım(ız)dan ey televizyon!
 

Latince’de ‘uzaktan görmek’ anlamına gelen televizyona, Türk Dil Kurumu tarafından göreç,  izleç, izlengeç, uzakgör ve bakaç gibi isimler verildi, ama bu isimlerin hiçbiri tutulmadı.

Teknoloji çağı olarak adlandırılan 21. yüzyılın vazgeçilmez aletlerinden biri olan televizyon, evlerin en güzel köşesine konuldu.

Televizyon evimize girdi ama evin sadece salonunda kalacak sandık…

Yanıldık…

Evin salonu yetmedi ona, mutfağa girdi bu sefer…

Durduramadık televizyonu ve yatak odasına daldı.

 

***

Ondaki değişim baş döndürücü hal aldı…

Renklendi…

Yanına bir de kumandası eklendi..

Tüplüsü gitti  LCD’si geldi..

Hem inceldi hem de büyüdü…

Bir tek o değişmedi, programların içeriği de değişti.

 

***

Oysa seni, Erkan Yolaç’lı ‘Evet-Hayır’la tanımış,

Perihan Abla’ ile sevmiş,

Bizimkiler’le özümsemiş,

Mahallenin Muhtarı’ ile evimize buyur etmiştik…

Keşke sen sadeliğini, biz de ilk günkü gibi sana olan inancımızı korusaydık!

Biri Bizi Gözetliyor Evleri, Gelinim Olur Musun?, Benzemez Kimse Sana, Bugün Ne Giysem?, Ben Bilmem Eşim Bilir, Size Anne Diyebilir miyim?, Şans Kapıda…

‘Ne Çıkarsa Bahtına’ gibi evlen(me) programları…

Onlarca kez evlenip boşanmışlarla evlilik programları yaptırdın!

Bu ne yaman çelişki bu ne utanmazlık bu ne aymazlık…

Hatta üzerinde elbisesi olmayanlara, ‘Bugün Ne Giysem?’le aklımızla alay ettin!

Sahi, yaşattığın ahlaki sorumsuzluğu kim üstlenecek?

Kim kapatacak yüreklerde açtığın o devasa gedikler?

Kim tamir edecek yıktığın ar duvarlarını?

Senin yalancı ve sahte renkli dünyana kapılıp evden kaçan genç kızları kim geri getirecek?

Dahası;

Reyting uğruna yuvamıza getirmediğin yalan, iftira, dedikodu neredeyse kalmadı!

Kuşun yavrusunu beslediği gibi ne bulduysan dışarıdan alıp getirdin. Para kazanma uğruna nice duyguları yangına verdin?

Ne kadar fişini çektiysem, nafile…

Özellikle gençlerimin sokakta, çarşı-pazarda hatta okulda konuşulan konuların başıydın…

Israr etme, ev hanımlarına neler çektirdiğini şimdi yazmayacağım!

Kıskanma ve kıyaslama krizlerine kurban aldıklarını da yazmayacağım!

Senden yalanı ve çirkefliği öğrenen ergenimi de yazmayacağım, kalsın!

Ustaca(!) yaptığın etkileme ve yönlendirme sonucu toplumda açtığın derin yaraları başka bir zaman yazacağım ama şimdi değil!

 

 

***

Ey ‘İzle(n)geç’, insanın sahip olduğu en değerli varlığı, zaman mefhumunun katili oldun sen!

Keşke sadece zamanı öldürmekle kalsaydın,

Ya sana kurban edilen komşuluk ilişkileri?

Komşularla beraber içilen kahveyi ve/ya çayı kıskandın!

Ya senden dolayı yıkılan yuvalar?

Ya zehirlediğin körpe yavrular?

Ya..!

Adeta aile bireylerin arasına kara kediydin!

Bütün güzel hasretleri ‘ticaret hırsı’ uğruna unutturdun, ortadan kaldırdın…

Dini, milli ve ahlaki değerleri tamamını allak bullak ettin, hiçe saydın…

Yazık ettin!

İnsanlara bilgi ile uzatman gereken ellerin, senden ‘eman!’, dileyenlerin ellerini kollarını bağladın.

Hepsini bağımlı yaptın!

 

***

Sen ki ey televizyon varlık sebebine ihanet ettin. Zira görevi, ‘toplumu güzele ve iyiye yönlendirilmesinde özen göstermek’ti senin…

Sen ki iletişim aracıydın, ama aileler içi iletişimi ‘sıfırladın’.

Sen ki kültür aracıydın, sahi, hangi kültürü aşıladın?

Sen ki eğitim aracıydın, verdiğin eğitimle amacına ulaştın mı?

Ve sen ki bana, ona, şuna velhasıl hepimize; ‘doyumsuzluğu’, ‘tatminsizliği’ ve ‘tüketim hastalığı’nı bulaştırdın. Mutlu musun?

Sana söylüyorum,

Yaptığın çirkeflikler yanında kalsın; ama ne olursun bıktık senden çık artık hayatım(ız)dan ey televizyon!

 
Toplam blog
: 6
: 277
Kayıt tarihi
: 14.02.15
 
 

Psikolog, Dr.  * Ocakmedya.com'da yazar. * Türkiye Yazarlar Birliği üyesi *Dergizan'da ..