Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '18

 
Kategori
Eğitim
 

Çocuk Yaratıcılığında Bir Dil Olarak Resim

Çocuk Yaratıcılığında Bir Dil Olarak Resim
 

“Sezer Tansuğ hocamızın sonsuz anısına"
 
İnsan meraklı bir varlık. Öğrenme ise merakla başlar.
Doğası gereği bir şeyleri değiştirme, bozup-yapmanın peşindedir insan. Her yenileşme eylemi beraberinde, değişimi de getirdiği gibi, buna karşı gelenin, yine kendisinin olması, bir çelişkidir bakarsanız. Ne ki bu diyalektik bir olgudur.  
 
Çocuklar için çekilmezdir, büyüklerin dünyası. Burada mutsuzluğun tarihini yazarız. Haberimiz olmadığı gibi, çocukların mutsuzluğunun da bir önemi yok. Onları çevreleyen bu koşulların, nasıl aşılmaz duvarlar ördüğünün de elbet. Çocukların yaşadığı duygusal kırılma, onların doyurulamayan duygusallıkları gençliğine, gençlikten olgunluğa ve anne baba oluşlarına değin sürecektir bir ömür. Dünyayı kavrayış bilincimizi oluşturan düşüncelerimizin, çocukların dünyalarında yarattığı hasar ise, doğanın insanda yarattığı hasarlardan daha yıkıcı ve kalıcı etkiler bırakmaktadır. “Çocuklar geleceğin büyükleri…” oysa. Geleceğimizi belirleyen isyanları da çocukken başlar. Bütün hayatlarınca keşke, hep böyle kalabilseler. “Süt dökmüş kediye dönerler” daha sonra.
  
Dünya “yalın ve doğal” durumundan yalıtıp, karmaşık, içinden çıkılamaz bir duruma dönüşmüş bizimle beraber. Çocuklar, sorunlarla yüzleşip, onlarla baş etmenin yolunu ise, “OYUN ve RESİM”le öğrenirler. “Oyun”, düşsel bir seziş, yaşamın inceliklerini öğrenme konusunda çocuk için. “Resim” ise, yetenek ve yaratıcılığını geliştirip, özgürlük ve özgüvenini kazandığı aracı. Elbet bu yaratıcılık, yeni bir şeye varlık kazandırma, anlam katmadan çok, çocukça bulguların, resmin yoluyla (konu, boya, fırça, kâğıt, kalem, çizgi, biçim-form-, leke, renk, farkında olmadan oluşturduğu açık-koyu, ışık-gölge değerleri vb.) kendini ifade biçimidir. Yeni bir şeye varlık kazandırma, varlığa anlam katma yollarından biri olan resim yapma isteği; belli okuma, birikim ve yaşanmışlıklar sonucu dayatır kendini. Çocuktaki yaratıcılık ise, doğuştan getirdiğinin dışında, yaşamına ilişkin olanlar ve içinde yaşadıklarının (öfke, şiddet, yalnızlık, önemsenmemek, kendini ifadelendirememek, bir yere, bir gruba ait olamamak, grup içi iletişim ve etkilenmelerde kendiliğinden bir tavır geliştirememek, tam tersi, çok olumlu bir kişilik geliştirebilmek)  gösterim olarak kendince bir resim diline dönüştürülme isteğidir: Çarpıcı renkler, alabildiğine özgün ve cesaretli çizgiler, kargacık burgacık biçimler… Duygu boyutuyla işlenen bir resimsel kurguyla karşılaşırız. Çocuk resimlerine yaklaşım, eleştirel olmaktan çok, duyusal dünyalarına yönelik yüreklendirici ve destekleyici olmalı. Özel koşullarda ele alınıp değerlendirilmesi gereken resimlerdir çünkü bunlar. Çağımızda, çocuklarımıza sunduğumuz olanaklar ve onlara hazırladığımız gelecek, şu soruları aklımıza getiriyor: Kaçımız, çocuklarımızı kendi donanımlarımızla tutsak aldığımızın farkında acaba? Hangi birimiz, ne kadar önemsiyoruz onları?
 
Bir Kızılderili atasözü, “Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık” der. Doğaldır ki bizim olan bu dünyada, çocuk; yalnızca korkuyu, boyun eğmeyi, sessiz ve uslu durmayı öğrenir. İnsana insanlığını duyuran değerlerin neler olduğundan habersiz büyür: Dostluk, arkadaşlık, paylaşım, sevgi, güven duyma, yardımseverlik, bağımsız hareket edebilme ve özgüven sergileyebilme vb. Bencillik ve hırsın, insanı yok eden rekabetin kölesi, acımasız bir büyük olarak çıkacak karşılarına çocukların. Çocuğun dünyasına aykırı kuralların büyüttüğü çocuk, bu dünyanın insanı olmayacak elbet. Bu dünyaya güven de duymayacak. Katı kurallar dünyasından kendini kurtaracak, korku ve güvensizliğin egemen olduğu bu ortamdan ancak, “Oyun ve Resim” yoluyla kurtulur. Oyun, düşsel bir dünyaya yolculuktur çocuk için. Korku ve güvensizlikten uzak. Yarattığı bu düşsel dünyada, oyunlaştırdığı yaşamıyla bir denge kurar. Kişi olarak, büyüklerin arasında hissettiği yitiklik duygusundan böyle kurtulur ancak. 
 
Beni anlayan, dinleyen, sorularıma doyurucu yanıtlar verecek birine ihtiyaç duyduğum bir zamanda, neden beni görmezden geliyor herkes? Neden söylediklerime kulak verilmiyor, dikkate alınmıyor?..” 
Kendi kendine sorular sorarak düşünen, çocuk, gerçeklikten kurtulup düşsel (oyun) dünyada kendini yaşar. Anlamlı bir varlık olduğunu duyumsar. Bu yanıyla çocuk, oyunlaştırıp kurguladığı bu çocukça dünyasında, kendince ürettiği çözümlerle, tüm güçlüklerin üstesinden gelir: 
Katışıksız bir dünyadır bu. İçinde duruşlarıyla, ilişkileriyle, saf (arı) ve temiz oluşlarıyla yalansız, dolansız yaşar çocuklar. Belki de böyle yaşadıkları içindir ki, kendimize göre yarattığımız bu karmaşık, alabildiğine sorunlarla dolu dünyamız, onları mutsuz etmektedir. Bundan kurtulmak için de, ya “oyun”a başvururlar ya da “resme” yönelirler. Kendilerini mutsuz eden bu karmaşık ve kaba dünyadan ancak “resim yaparak ve oyun oynayarak” kurtulurlar.
 
Boşuna dememişti, Sezer Tansuğ hocam:
“Çocuklar, ustalığın zahmetini çekmeden birer usta gibi yaparlar resimlerini…”
 
 
Toplam blog
: 36
: 110
Kayıt tarihi
: 20.06.18
 
 

Günümüz şairlerinden. 1961 Erzincan doğumlu. Öğretmen şair. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fak..