Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '15

 
Kategori
Güncel
 

Çok ölüyoruz...

Çok ölüyoruz...
 

Çok ölüyoruz...


7 Haziran seçimlerinden hemen önce bir "caps" görmüştüm. Bir Avrupa haritası vardı. Bu haritada Türkiye özenle kesilerek Avrupa kıtasının batısına monte edilmişti. Gerçekten tam o noktada denizden başka bir şey yoktu ve fiziki olarak Türkiye oraya cuk oturuyordu. "Caps"ın altında da bu vurgulanarak oraya kaydırıldığı takdirde memleketin bütün sorunlardan kurtulacağı dile getiriliyordu. O zaman gülüp geçmiştim... Şimdiyse o "caps" benim için bir tebessümden daha çok şey ifade ediyor. Dahası o günler çok uzak geliyor...

Dünyanın en tehlikeli bölgeleriyle kilometrelerce sınırımız var... Gerek bu sınırların ötesindeki komşularımızla gerek kendi içimizde onlarca hatta yüzlerce yıl ötelenmiş sorunlarımız var... Ve bu sorunların her biri ölümcül sonuçlar doğuruyor... Ondan olsa gerek hep ölüm var bu topraklarda...

Oysa o malum "caps"ta layık görüldüğümüz noktada durum hiç de öyle değil. Her ne kadar savaştan kaçan insanlara hayvanlar kadar değer verilmese de oralarda insanlar, kendi içlerinde huzur içinde yaşıyorlar... Sorunlarını çok önceden hallettikleri için ne komşularıyla dertleri var ne de kendi içlerinde ölümcül anlaşmazlıkları... Bizim topraklarımıza kıyaslanınca Azrail orayı hep pas geçiyor sanki. Üç bizden, bir onlardan can alıyor âdeta.

Oralarda yüksek sayılarda ölüm, birisinin kafayı yemesi sonucu bir okul basmasıyla falan oluyor ancak. O da kırk yılda bir. Fakat biz onların onlarca yılda ulaştığı ölüm sayısının kaç misline sadece birkaç haftada ulaşıyoruz...

Gerçekten biz, çok ölüyoruz... Çoluk, çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden hep birlikte ölüyoruz!  O kadar çok ölüm var ki... Öldük de cehennemdeyiz sanki. Gerçekten bu kadar çok ölüm ancak cehenneme yakışır!

Bir acıyı yaşayamadan ötekini öğreniyoruz... Kıyılan bir fidanın acı hikayesinin yüreğimize açtığı yara kapanmadan başka bir fidanın daha hayattan koparıldığını öğreniyoruz... Gerçekten Dağlıca'daki şehit sayısının basına yansıdığı kadar çok olmadığına şükür edemeden Iğdır'daki katliamı öğrendik...

Memleket kocaman bir cenaze evine dönmüş artık. En vurdumduymazımız bile mutlu olmaktan utanıyor. En masum tebessümlerimizi bile gizleme gereği hissediyoruz... Maalesef, o kadar çok acı var ki sadece nefret üretebiliyoruz... Hâliyle böyle bir ortamda "barış" diyeni dövüyorlar âdeta. Daha acısı kısmen haklılar da... Çünkü "barış" diyen bu insanların bir kısmı, "barış" zamanında "savaş" diyordu... Acı çok olunca bu ikiyüzlülüğü genellemek işten bile olmuyor!

Gerçek şu ki hepimizin canı yanıyor, eskisi gibi... Ondan olsa gerek sorunun ne olduğunu, katilin kırk sene önceki ile aynı olduğunu bildiğimiz halde siyasi tartışmalara dalarak birbirimize düşman oluyoruz. Birbirimize olan nefretimiz öyle büyük ki sırf farklı düşünüyoruz diye birbirimizi öldürmeye hazırız... Üzgünüm ama bu terörün amacına ulaştığını gösteriyor!

Canımız yandığı için olsa gerek kalıcı çözümler yerine sadece yüreğimizi soğutan hareketlere yöneliyoruz! Hedefi şaşırıyor, maksadımızı aşıyoruz... Hiçbir işe yaramayacağını bile bile yakmak istiyoruz, yıkmak istiyoruz... Yetmiyor klavye kahramanlığına soyunup nefret etkinlikleri organize ederek masum kardeşlerimize saldırıyoruz. Adeta terörü terörle lanetliyoruz! Ve böyle yaparak teröre destek oluyoruz... Ölmeyen şehidi biz öldürüyor, bölünmeyecek vatanı biz bölüyoruz!

Bu blog Milliyet.com.tr sitesinden 463 kez görüntülenmiştir

 
Toplam blog
: 103
: 409
Kayıt tarihi
: 10.09.10
 
 

Kısaca kendimi tanıtacak olursam "Evlat, eş, baba, öğretmen, yönetici, yazar ve tabii ki okur." y..