Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '18

 
Kategori
Anılar
 

Çöp Bidonu Altındaki Yavru Kedicik

Çöp Bidonu Altındaki Yavru Kedicik
 

Yaşamın tam da orta yerinde mutluluk içindeydik, nedense!?


Ana cadde üzerindeki otobüs durağı ve biraz ötesindeki metro çıkışı dolayısıyla, bizim çevre bayağı hareketlidir. Ne yazık ki cadde üzerinde araba park etmek isteyenler ve taksiciler, ilerideki çöp bidonunu itip kakıp, tam da otobüs durağının dibine sürükleyip çoğu zaman orada bırakırlar.

O gün de evden çıkıp durağa geldiğimde, gözüme ilk o çöp bidonu çarptı yine… Bir yandan otobüsü kolluyorum, bir yandan da -araştırmacı gözüyle- etrafa bakınıyorum… Bu huyum dolayısıyla “Tenekenin içinde ne olduğunu bilmemektense, boş olduğunu bilmek iyidir…”  sözünü uzun yıllardan bu yana kendime ilke edinmişimdir… Hoş, bu aşırı araştırmacı merakım, bazen başıma iş açmıyor da değil yani!..

Meraklı bakışım, o anda otobüs durağı yanındaki çöp bidonunun dibinde, gazete üzerinde küçük yün yumağı gibi bir nesneye ilişti… Biraz daha eğilip dikkatle bakınca, yumak gibi nesnenin aslında küçük bir kedi yavrusu olduğunu fark ettim. Yüzünün bir kısmı şişmiş ve kıpkırmızı kan içindeydi. Hiç kımıldamadan öylece duruyordu. Durakta bekleyen kalabalıktan hiç kimse onu görmemişti veya farkında değillerdi herhalde…

Ben, otobüse binmekten bir anda vaz geçtim; o ölmüş minik yavru kediyi gazeteye sarıp, elime aldım. Uygun bir yere götürür, gömerim diye düşündüm… Tenha bir yere çekilip elimdeki gazeteyi araladım; şöyle bir daha bakınca, minik kedinin karnının hafifçe oynadığını fark ettim…

Kedicik yaşıyordu! … Sevincimi tarif edemem artık…  O an, onu nasıl kurtarırım, diye düşündüm, çevremizdeki Veteriner Hekim aklıma geldi.

Yavru kediyi incitmeden daha rahat nasıl taşırım diye düşünürken aklıma geldi: Cadde üzerinde biraz ötemizde bulunan tanıdığım ayakkabı satıcısı arkadaştan, ayakkabı kutusu rica ettim ve yavru kediyi içine koyup, doğru Veterinere yöneldim…

Oraya vardığımda, kediyi kurtaracağım diye, sevinçten uçuyor gibiydim…

Gençten Veteriner, “Amca bunun çok ıstırabı var, bir iğne yapıp, uyutalım…” dedi. Ben gayet güler yüzle (safiyane), acısı dinecek, daha da rahat olacak diye seviniyorum... “Bu işlem için ne kadar para vereceğim?” diye sordum.

Veteriner, ”Normalde elli lira alıyoruz ama sen yirmi lira ver yeter.” dedi.

Eh! Bir canlının hayatını kurtarmak için fedakârlık seve seve yapılır doğrusu...

Delikanlı iğneyi vurdu, kediyi tekrar ayakkabı kutusuna koydu.

Ben güle oynaya giderken apartman dairesinde iki kedi besleyen komşumla karşılaştım. Ona sevinçle, “Bak bu yavru kediyi çöp bidonu altında bulup, Veterinere götürdüm, o da iğne vurdu, ağrısı dindi herhalde, şimdi güzel güzel uyuyor...” dedim.

Kutunun kapağını açtık, ama kedicikte hiç hareket yok. Halsiz kaldı, uyuyor herhalde diyorum ben hala….

Bunun üzerine komşumuz kediyi dikkatle inceleyip, ”Sen ne diyorsun? İyi bak…  Bu kedi ölmüş!..” dedi. Ben, “Ne demek ölmüş?... Veteriner iğneyle uyutup, ağrısını dindirdi ya!...” deyince, komşumuz, ”Sen anlamamışsın abi! Uyutmak demek, ötenazi demektir. Anlaşılan, kediciğin yarası ağırmış, kurtuluşu yokmuş, Veteriner de bunun üzerine uyutmuş işte yavrucağı…”

Doğrusu o an ne diyeceğimi bilemedim, üzüleyim mi, sevineyim mi, ama yine de bir canlıya -öyle veya böyle- kötü durumunda ilgi göstermek, insanlık görevi olsa gerek diyerek, kendimi teselli etmeye çalıştım…

Kucağımdaki yavru kediciği (çöp bidonuna atamazdım) doğruca apartmanımızın arka tarafındaki kırsal yamaca götürüp, kutusuyla birlikte toprağa bir güzel gömdüm…

Oh be!.. Şimdi içim çok rahat…

 

 
Toplam blog
: 1160
: 227
Kayıt tarihi
: 11.02.09
 
 

Teknik ressamlıkla geçen çalışma hayatımdan sonra emekliliğini yaşayan bir kız ve bir erkek çocuk..