Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '14

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Cumalıkızık ve Tirilye' de sonbahar

Cumalıkızık ve Tirilye' de sonbahar
 

Misi Köyü


Güneşin henüz doğduğu saatlerde İstanbul’dan hareket eden otobüsümüzle Bursa- Cumalıkızık’ a doğru yola çıkıyoruz. İki yıl kadar önce gittiğim Cumalıkızık’ tan isteksizce ayrılırken ‘’Bir sonraki gelişimde gözlerimi buranın sabahına açsam... ‘’ şeklindeki dileğim aklıma geliyor birden. İki yıl sonra ise sabah saat 9. 30… Biz Cumalıkızık’ tayız ve ben geceyi burada geçirmemiş olsam da bir sonbahar sabahına gözlerimi bu şirin ve romantik Osmanlı köyünde açmış sayılabilirim sanırım.

Bursa’ ya on iki kilometre uzaklıkta, Uludağ’ ın yamacına sırtını dayamış olan Cumalıkızık’ ta Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerine rastlayabileceğimiz 270 ev bulunuyor. Bunlardan 180 tanesinin halen kullanılmakta olduğunu, birçoğunun ise restorasyon çalışmalarının devam ettiğini öğreniyoruz. Her biri üçer kattan oluşan çoğu geniş avlulu, mavi, mor, sarı, beyaz badanalı evlerin ahşap kısımları ise boyasız olarak korunmuş. Geçmişte Uludağ’ ın etekleriyle vadiler arasına sıkışıp kalan konumlarından dolayı ‘’kızık’’ adı verilen Osmanlı’ dan kalma yedi adet köy bulunmaktaymış. Bu vakıf köylerinden dereye yakın olanına Derekızık, fidye verenine Fidyekızık, topluca cuma namazına gidilenine ise Cumalıkızık adı verilmiş. Bu köylerden dördü savaşlar sırasında ortadan kalkmış. Bayındırkızık’ı Uludağ’ dan gelen bir sel alıp götürmüş. Günümüze kadar yalnızca Cumalıkızık gelebilmiş.

Unesco Dünya Mirası listesinde olan Cumalıkızık’ ın yer yer yosun tutmuş nehir taşlarıyla döşeli çoğu yokuş daracık loş sokaklarını adımlarken zaman kavramını yitirerek bir an için kendinizi asırlar öncesinde  sanabiliyorsunuz. Özellikle ‘’Cin Aralığı’’ adını taşıyan sokağı ancak bir kişinin geçebileceği genişlikte. Bu sokak bize Prag’ da iki yayanın karşılıklı gelmemesi için iki ucuna trafik ışığı konmuş benzer darlıkta bir sokağı hatırlatıyor. Cin Aralığı’ nın önünden geçerken rengârenk feracelerinin eteklerini savurarak yürüyen bir grup kadının hayali de sanki sizinle birlikte geziyor. Veya o renkli evlerin çiçeklerle bezeli pencerelerinin ardından gülümdeyerek size bakan asırlık hayalî gözlerle izleniyormuş duygusuyla dolmanız işten bile değil. Evler, sokaklar o kadar gerçek… O kadar Osmanlı… O kadar tarih kokuyor.

Köyde gezilmesi gereken iki önemli yapı Etnografya Müzesi ve Sanat Evi… 350 yıllık bir Osmanlı evini de rahatlıkla gezebilmeniz mümkün. Meydanındaki tezgâhlardan köy kadınlarının kendi yapımları olan organik ürünlerden satın alabilirsiniz. Örneğin ısırgan otlu tarhanalarının lezzetine doyum olmuyor. Böylesi zevkli bir alışverişten sonra köy meydanındaki şirin kahvelerden birinde oturup birer bardak tavşan kanı çay içme ritüelini gerçekleştirmeyi de unutmamak gerek.

Gelirini büyük ölçüde turizmden kazanan güler yüzlü köy halkı, evlerini konaklama amacıyla da turistlere açarak misafirlerine nostaljik bir köy yaşamı sunuyorlar. Bu evlerde konaklamanız şart değil. Sadece köy kahvaltısının zevkine varmakla da yetinebilirsiniz. Güzel havalarda evlerin avlularında, serin mevsimlerde ise odalarda gürül gürül yanan kuzine başlarında damak çatlatan sınırsız lezzetteki kahvaltı, kaçırılmaması gereken deneyimlerden…

Cumalıkızık’ tan sonraki ilk durağımız Misi Köyü. Bursa merkeze oldukça yakın, Nilüfer ilçesine bağlı Misi Köyü’ nün tarihinin 2000 yıl öncesine kadar gittiği söyleniyor. İlk adının Mysia olduğu bilinen köy, özellikle Hristiyanlar açısından büyük önem taşıyor. Çünkü İznik’ te toplanan Birinci Konsül’ e bir keşiş eşliğinde buradan seksen beş kişinin katılarak İncil tartışması yaptıkları biliniyor. Ve bugün görülen manastır kalıntılarında da İncil’ in bir nüshasının bulunduğuna inanılıyor.

İçinden Nilüfer Çayı’ nın da geçtiği Misi’ nin, Cumalıkızık’ a göre daha modern bir görünümü var. Kendisine özgü misket üzümünden yapılan özel aromalı şarabı, pekmezi ve böreğiyle ünlü bu şirin köy, yazları Nilüfer Çayı’ ndan yayılan serinlikle piknikçileri ağırlarken güz mevsimindeki romantik güzelliğiyle de gören gözlere farklı bir görsellik sunuyor. Özellikle Nilüfer’ in kenarına sıralanmış köy kahvelerinden birinde yudumlayacağınız bir bardak çay veya bol köpüklü bir Türk kahvesi ayrı bir keyif verecektir.

Misi’ den sonraki durak yerimiz Bursa’ nın deniz kıyısındaki şirin ilçesi Mudanya… Yazları yazlıkçılar sayesinde kalabalıklaşan ilçe, diğer mevsimlerde sakinliği ve boş sokaklarıyla huzur veriyor.  Mudanya Mütarekesi’ nin imzalandığı Mudanya Mütareke Evi, Cumhuriyet tarihinin en önemli sembollerinden… Girit Mahallesi’ nde - diğer adıyla Mudanya Rum Mahallesi - yer alan Mudanya Evleri, tarihi miraslarımızın başında geliyor. Geniş ve ferah sahili ise zevkli yürüyüşler için ideal.

Son durağımız olan ve hava kararmadan çok önce yetişerek doyasıya gezebilmemiz için özellikle vakit ayrılmaya çalışılan Tirilye ise çoğumuzun gönlüne taht kurdu diyebilirim. Mudanya - Tirilye arasındaki yaklaşık on beş kilometrelik bol virajlı yol boyunca sağ tarafımızdaki deniz manzarasıyla sol tarafımızdaki zeytin ağaçlarından oluşan yeşillikler, tatlı bir rekabet içinde her biri bakışlarımızı kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Günümüzdeki adı her ne kadar Zeytinbağı da olsa, yol boyu tüm tabelalarda, bir dönem fazla olan Rum nüfustan kalma ‘Tirilye’ hattâ daha da orijinal hâliyle ‘Tirilya’ adı gözümüze çarpıyor. ‘Trilye’ sözcüğünün bir dönem İznik Konsülü’ nde aforoz edilerek buraya yerleşen üç papazdan geldiği söyleniyor (Tri-ilye – Üçlü ). Bir de bu adın bölgede lezzetiyle ünlü olan barbunya balığından geldiği biliniyor. Çünkü ‘Tirilye’ , Latince’ de ‘kırmızı balık’ anlamında kullanılmakta…

Duvarlarına resim yapılmış ilk kilise olan Kemerli Kilise, Aya Todori Kilisesi’ nden çevrilmiş Fatih Camii, Dündar Evi Kilisesi ve Taş Mektep Tirilye’ nin gezip görmeye değer yerlerinden… Özellikle asıllarına dokunulmadığı için ruhlarını koruyan birbirinden güzel tarihi Rum evleri çok farklı bir havayı solumanıza neden oluyor. Asırlık çınar ağaçlarının altındaki ünlü Çamlı Kahve dinlenme molası için oldukça hoş bir mekân. Birbirinden şirin balık lokantaları ve Köylü Pazarı Tirilye sahiline renk katan unsurlar… Çoğu Rum olan esnaf güler yüzüyle size kendi organik üretimleri olan ürünleri sunuyor. Özellikle buraya özgü kırma zeytin, zeytinyağı ve İlie’ nin dükkânındaki özel yapım incir aromalı şarap gibi ürünlerden de satın almak mümkün.

Eski filmlerde rastladığımız romantik balıkçı kasabalarını andıran kasabayı adım adım gezmeye doyamıyoruz. Farklı ve özgün ruhu bizleri etkisi altına alıyor. Havasındaki güz grisi, ağaçlarındaki som altın sarısı ile gelenlere som bir bahar yaşatan Tirilye’ yi çok seviyoruz. Tarihi Rum evlerinin bulunduğu nostaljik sokaklarını, huysuz ve hırçın bir kadın misali çırpınan denizinden uzaklaşmaları için kıyıya çekilmiş teknelerinin bulunduğu limanını doyasıya seyrediyoruz. Sahilinde yaptığımız huzur dolu yürüyüş tüm yorgunluklarımızı unutturuyor.

Aynı gün içinde farklı kültürlerin karma havasını solumak hepimize iyi geliyor. Gün boyunca Cumalıkızık’ ta Osmanlı’ yı, Mudanya’ da Cumhuriyetin ilk yıllarını, Tirilye’ de ise kozmopolit yapımızın bir parçası olan Türk – Rum kültürünün renkli mozaiğini zevkle izliyoruz. Güzel bir günün sonunda, tatlı bir yorgunluk eşliğinde ruhlarımızda ve damaklarımızda kalan farklı lezzetlerle bir İstanbul gecesine doğru yola çıkıyoruz.

 
Toplam blog
: 28
: 1805
Kayıt tarihi
: 31.07.13
 
 

İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ..