Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '15

 
Kategori
Kitap
 

Damağımda tat bıraktı bu roman

Damağımda tat bıraktı bu roman
 

Yazıya girmeden damağımda tat bırakan romanı belirteyim. Emine Supçin adlı yazarın bu ay çıkarttığı yeni kitabı: 'Dokunulmamış Kadınlar'
Destek Yayınları'nıdan çıktı, Dokunulmamış Kadınlar.
 
***
 
Ben ressam olsaydım ve benden Tanrının resmini çizmem istenseydi, bir kadın çizerdim.
 
Sorarım, Tanrının vasıflarını üzerinde en çok taşıyan kadınlar değil midir?
 
Tepeden tırnağa güzel, ince, nazik ve hayranlık uyandırıcı... 
Aşkın ve sevginin var edicisi, en çok etkileyeni-etkileneni, yakıcı bir duygu olan aşka lezzet katanı, çekici kılanı...
İnsanın, insanlığın var edicisi, kaynağı ve bereketi...
Şefkatin, merhametin, sakinliğin, düzenin ve huzurun yeryüzündeki en gözde temsilcisi...
 
Söyleyin şimdi, Tanrıyı kadına benzetmekte haklı değil miyim?
 
*
 
İnsanlık tarihinde kadına bakış açısı, ilk başlarda gayet iyiyken, ilerledikçe düşmüş, yerin dibine batmıştır; son 80 yılda ise modernizm sayesinde hafiften iyileşmiş, yeryüzüne çıkmıştır, ama gene de, yerin dibine sokan lanet anlayış yer yer kendini göstermektedir.
 
İlk başlarda nasıl iyiydi, diye sorarsanız.
Kadının bir Tanrıça olduğunu, hep önde olduğunu, hep değer verildiğini söyleyebilirim.
 
Ama sonrasına dinlerin etkisiyle Tanrı adeta cinsiyet değiştirdi; kızan, somurtan, günah yazan, cezalarıyla korkutan, erkekleri öne çıkaran, erkeğe bir derken kadına yarım diyen, kadını örten, karalara büründüren bir hal aldı.
İnsanın Tanrıya dair bu anlayışı, kadını öyle bir sildi ki, yerin en dibine soktu; ve maalesef binlerce yıl varlığını sürdürdü.
 
*
 
Sanatçılar ve şairler, çoğunlukla erkeklerdir; ama ruhları kadına yakındır, dişildir; üretkenlikleri ve incelikleri buradan gelir.
 
*
 
Gelelim kitaba.
 
Dokunulmamış Kadınlar...
 
Kadının dokunulmamış bir yeri illaki vardır, ama bu bedeni değildir. Maalesef ki, kadınların en çok bedenine dokunulmuştur. Halbuki kadının öyle dokunulmadık yerleri vardır ki, bunlar içerisinde ne cevherler vardır, ne cevherler... Onlar, yürek ve beyindir. Emine Supçin kitapta şöyle der:
 
"Her kadın özünde üç cevher barındırır:
Tenindeki cevhere dokunursan, tende can yaratır;
Yüreğindeki cevhere dokunursan, gönülde aşk çağlatır;
Beynindeki cevhere dokunursan, dünyada iz bırakır!
Peki ya dokunulmamışlar?"
 
Dokunulmamış Kadınlar, bir insanlık manifestosu...
 
Kitap, roman türünde...
 
Denizli'de bir öğretmenin gece kapısı çalar, hızlı hızlı.
Öğretmen hafiften ürperir ve gider kapıyı açar.
Kapıdaki 15 yaşında olan bir öğrencisidir. Telaşlıdır, yüzünü korkunun izleri kaplamıştır. 'Öğretmenim, ne olur saklayın beni' der.
Öğretmen hemen içeri alır öğrencisi. Telaşı biraz yatışınca, ne olup ne bittiğini sorar ve anlatır öğrenci: 'Öğretmenim, biz kan davası dolayısıyla memleketten göç ettik. Kan davasında barışa gittiler, barışın pekişmesi içinde bizim aileden bir kız almayı düşündüler. O kız bendim. 60 yaşlarında bir adamla beni evlendirdiler.Gerdek gecesi, bekaret kanım akmadığı için beni aşağılayarak aileme geri göndermek istediler. Beni aileme geri götürürlerken kaçtım, lütfen beni koruyun' der...
 
Kitaptaki konu Türkiye (Denizli-Antalya) ve İsviçre (Cern) arasındadır.
 
İsviçre Cern'de hayatın tüm acılarını yaşamış, ezilmiş, hırpalanmış bazı kadınlarca oluşturulan bir bilim merkezi vardır. Merkezin kurucusu bilime ve insanlığa kendi adamış bir kadındır. Merkeze topladığı kadınları hem düştükleri bataklıktan kurtarır, hem de kadının beynine dokunulmasıyla dünyada iz bırakacağını kanıtlar.
 
*
 
Emine Supçin'in bu ilk romanı. Daha önce çıkan iki kitabını okudum, ama onların türleri felsefi ve mizahi yazılar ve hikâyelerdi. Supçin'in ilk roman denemesi olmasına rağmen, damakta tat bırakan bir roman ortaya çıkarmış.
Zülfü Livaneli'nin 2008 yılında çıkan romanı 'Son Ada'ya, Yaşar Kemal şöyle yorum yapmıştı: 'Büyük kapıdan geçtin'
Ben de Yaşar Kemal'in Zülfü Livaneli'ye dediğini Emine Hanım'a diyeyim: 'Büyük kapıdan geçtiniz'
 
*
 
Kitap bir nehir gibi akıcı... Anlatım muhteşem. Neredeyse her cümle birer manifesto... Edebiyatın estetiği ve hoşluğu, felsefi derinlik bu kitapta...
 
*
 
İlk baskılarında yüz bin basılan, bestseller olan, öne çıkan kitaplardan eksiği yok bu kitabın, fazlası var eksiği yok. Umarım ve dilerim hak ettiği değer verilir bu kitaba.
 
Kitaplardan tattığım lezzetleri dostlarımda tatmalı diyerek, kitap öneri yazıları yazarım, bazen de tek-tük kitap hediye etmeye çalışırım. Bu kitabı okurken aklıma geldi, içimden şöyle dedim: 'Ah bir cebimde para olacaktı! Bu kitaptan 100-200 tane alır, dostlarıma hediye olarak bir güzel dağıtırdım' diye. 
 
Kitap kadar güzel hediye var mıdır başka, Allah aşkına?
 
*
 
'Nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa öneririm bu kitabı. (Tabii Türkçe bilmek kaydıyla, kitap şu an için yalnız Türkçe'de.)
 
-Mustafa Yıldırım - 23.04.2015
 
Toplam blog
: 480
: 715
Kayıt tarihi
: 03.11.12
 
 

Konyalıyım. Edebiyat okudum. Amatör yazar ve şairim. ..