Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '15

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Demokrasi değil parokrasi

Demokrasi değil parokrasi
 

Görsel alıntıdır, emeği geçenlere teşekkür ederim. A.AK


Prof. Dr. Osman Altuğ “Olayları önlemek istiyorsanız, insanların maneviyatıyla birlikte maddi imkânlarını da artıracaksınız. Yani üretimi artıracaksınız. İnsanlara helalinden iş bulursanız, helalinden eşi ve helalinden aşı olur. Bu tür insanların huzursuzluk çıkarması mümkün değildir” diyor. 

16 Nisan 2015 Perşembe günü, merkezi İstanbul’da bulunan Trakyalı Yöneticiler ve İşadamları Derneğince gerçekleştirilen etkinlikte Taksim'de bir araya geldiğimiz Prof. Altuğ’u, Keşanlı Yönetici ve İşadamaları Derneği yönetim kurulumuzdan Ahmet Eler, Av. Alpaslan Özkan, Okşan Algur ile birlikte dinledik.

İnsanlar doğduğu günden itibaren öğrenmeye başlar, bu öğrenme merakı hayat boyu sürüp gider. Ülkelerin huzurlu ve sıkıntısız yönetilmesinde iktisadî sistemin çok iyi çalışması gerekir. Altuğ'a göre Türkiye’de işletilen sistemin en önemli sakatlıkları şunlar:

Türkiye, Serbest Pazar Ekonomisi’ne geçtikten sonra, bu ekonominin “serbest bırak” ayağı işletilirken, "olmazsa olmaz" ayağı olan “kontrol mekanizması” devre dışı bırakıldı. Kontrol olursa vergi olur, vergi yoksa borç vardır. 

Borç varsa faiz vardır. 

Faiz varsa gelir dağılımında adaletsizlik vardır. 

Adaletsizlik varsa anarşi ve yeni rejim arayışı vardır. 

Bu nedenle tek ayaklı "Serbest Pazar Ekonomisi" her zaman ülkelerde huzursuzluğa ve anarşiye neden olmuştur. 

"Serbest Pazar Ekonomisi"nde kayıt dışı ekonominin de kayıt altına alınması gerekir. 

Bunu yapamayan bizim gibi ülkeler dolaylı vergilere başvurur. 

Dolaylı vergiler, "namert" vergilerdir. 


Yani kısacası vergi alamadığınız kimselerin vergilerini, alabildiğiniz kimselere yüklemektir. 

Türkiye yıllardır bu "namert" vergilerin kıskacı altında eziliyor.

*

Demokrasi değil, "Parokrasi" diyen Altuğ, Türkiye'de çıkarılan kanunların çoğunun "işlemesin" diye yapıldığını söylüyor. 

Bunun sebebi de yapılan kanunların alt yapısının olmaması: 

Örneğin, Irak işgal edilirken, bizim meclisimizde milletvekili, Âşık Veysel’in türküsünü şiir şeklinde söylüyor. 

Neden? 

Çünkü Türkiye'de siyaset de kayıt dışı ve siyaseti parası olanlar yapıyor. 

Bu durumda bu yönetimin adı da "Demokrasi" değil "Parokrasi" olur. 

Yine ne yazıktır ki kayıtlı ekonomi ile kayıt dışı ekonominin birleştiği yer siyasettir. 

Helal iş satamayanlar umut satmaya devam ediyor. 

Umut satmanın maliyeti sıfırdır. 

1980 yılından beri uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle Türkiye ekonomisi her yönden açık veriyor. Bunların çözümünü AB'ye girmekte arayanlar sanki Türkiye'deki bütün ekonomik sorunları AB çözecek gafletindeler.

Türkiye’nin sorunlarını ABD veya AB çözemez!

Türkiye’nin sorunlarını AB veya ABD çözmeyeceğine göre, çözümü nerede aramalıyız?

Türkiye’de bugün 13 milyonun üzerinde işsiz ve 18 milyondan fazla evlenememiş genç var. Bu sorunları AB ve ABD çözer mi? AB hikâyesinin bir tiyatro olduğunu yöneticilerimiz de anladı. Çünkü bu ülkeler, Türkiye'yi soykırım yapmakla suçluyor, Türkiye’ye yönelik terörü destekliyor, ülkemizi parçalamak istiyorlar. Bunun için bazen ağzımıza bir parmak bal çalıyorlar, bazen, bizim yöneticilerimizi öve-öve bitiremiyorlar. Ortaklık, eşitler arasında olur. Biz onlarla eşit değiliz ki… “Kimse bizi kandırmaya kalkmasın.” Türkiye'nin sorunlarını sadece Türk halkı çözer. Başkalarına çözümü havale ederseniz o zaman ne özgürlüğünüz, ne de bağımsızlığınız kalır.

Prof. Altuğ’a göre çizilen pembe tablolar ve büyüme masalı:

Türkiye’nin büyüdüğünü söyleyenler, pembe tablolar çiziyorlar ve masal anlatıyorlar. Prof. Altuğ, özgün üslubuyla diyor ki "Yahu bir ülke düşünün ki 100 yumurta üretsin ve bunun karşılığında da 100 lira para bassın. Yumurtaların değeri 1 liraya gelecektir. 200 yumurta üretirseniz yumurtanın tanesi 50 kuruş olacaktır. Tavuklarınıza iyi bakmaz ve gerekli önlemi almaz, onları çeşitli hastalıklardan öldürürseniz 50 yumurta üretirsiniz ve yumurtanın tanesi 2 liraya gelir. Türkiye büyüyor. Evet büyüyor. Hırsızlık da büyüyor, adaletsizlik de büyüyor, suç oranı da büyüyor. Büyüme oranının % 10 olduğunu söyleyerek övünenler, borçlanma oranının da % 50 olduğuna dikkati çekmiyorlar. Ekonomi bir arz talep dengesidir. Bu kanunun dışına çıktığınızda dengeler şaşar. Biz yıllardır borçlanıyoruz. Zaten bizim sağlam borç ödeme gibi bir alışkanlığımız da yoktur. Türkiye’nin cebinde bulunan para, dış ülkelerden borç aldığımız paraların teminatıdır. Hamiline yapılmış senetlerin karşılığıdır. İşte hamiline yazılmış bu senetler nedeniyle Türkiye hamile bırakılmıştır."

Ekonominin iyi olması için üretim gerekir, üretimi artırmak için üretim yapacak fabrikalar gerekir. Türkiye’de işsizlik oranı çok yüksek, gelir dağılımında adaletin olmadığı bir yerde huzurun sağlanması mümkün değildir. Bu gidişe demokratik yollarla "dur" denmelidir, yoksa bu gidiş iyi bir gidiş değil. Irak’ı işgal edenler ve orada devletçikler kurmayı planlayanlarla Türkiye’nin sorunlarını çözmeye kalkarsanız, kendinizi aldatırsınız. Sadece onlara zaman kazandırırsınız.

Bu gidişe "dur" demek için bir araya gelmek gerekir. Siyasette de para veren adam hesap sorar. Para vermeyen adam niye hesap sorsun ki! ...

Osman Altuğ, rahmetli babam derdi ki, diyor: “Oğlum, ömrüm hep hırsızı hırsıza şikâyetle geçti.” Bu bir zihniyet meselesidir. Bu da iman ve cesaret ister. Yani “Yetim hakkı yememeye ve yedirmemeye” yemin etmiştik.

Eski Vali Merhum Recep Yazıcıoğlu ve Eski Bakan Merhum Adnan Kahveci ile ilgili ilginç açıklamalarda bulunan Altuğ, Yazıcıoğlu ve Kahveci ile geçmişte bir araya gelerek bir parti kurmaya karar verdiklerini söylüyor.

Kurmayı planladıkları partinin üye sisteminin farklılığından söz eden Altuğ, bu çalışmaları şöyle sıralıyor: “Bir parti kuralım adı İTİBAR PARTİSİ olsun, her ilde ayda 100 lira aidat veren bin kişi üyemiz olsun,  81 ilde toplam 81 bin üyesi olan ve millete ait olan bir parti olsun dedik. Türkiye’yi dolaştık, projemizi anlattık, destek istedik. Görüştüğümüz insanlardan çok destek verenler oldu.  Ama halkı Hakka bağlayamadık.”

Erbakan Hoca’nın kendisine hazırlattığı “Yeni Lira” projesinden de söz eden Prof. Altuğ “Yeni Türk Lirası” ile farkı şöyle özetliyor:

Bizimkinin ismi “Yeni Lira” olacaktı. Ayrıca biz küçük rakamlı (tek kupürlü) para basacaktık. En büyük paramız 1 lira olacaktı. Çünkü küçük rakamlı çok sayıda parayı vatandaş yanında taşıyamasın kredi kartı kullansın diye... Ekonomi kayıt altına alınsın. Piyasada kara para dolanmasın. Paranın üzerinde rakam büyük olunca, kara para taşımak kolay oluyor. Mesela bin lira ödemen gerekiyor. 1’er lira ile bin lirayı yanında taşı bakalım. Üstelik bizim basacağımız para madeni para olacaktı. Ama şimdi 10 tane 100 TL yanında taşımak kolay. Büyük rakamlı para, kayıt dışı ekonominin anahtarıdır. Avantaya yarar. Şu anda Türkiye’yi “Kara Para” yönetiyor.

* * *

1946 yılında Yozgat'ın Aşağı Nohutlu mahallesinde doğan Osman Altuğ, ilkokul 4.sınıfa kadar Yozgat'ta Sakarya ilkokulunda okumuş. Yozgat'ta evleri hükümet konağının yanındaymış. Rahmetli dedesi Kurtuluş Savaşı'na katılmış. Ölümle burun buruna gelmiş. Ailecek İstanbul'a taşındıklarından ilkokulu İstanbul Cankurtaran ilkokulunda, Ortaokulu İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamlamış. Daha sonra Beyoğlu Ticaret Lisesi'ne kaydolmuş. Ticaret lisesinde hem okumuş hem de çalışmış. Fabrikada çalışırken, üretmeyi ve paylaşmayı öğrenmiş. Prof. Dr. Osman Altuğ, Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü Başkanı iken 16 Nisan 2012 tarihinde emekli olmuş.

“Kayıt dışı ekonomi” kavramını dilimize yerleştiren Prof. Altuğ’u, önümüzdeki günlerde Tek Rumeli ekranlarında “Alternatifsiz Gündem” programımıza konuk etmek istiyoruz. 

 
Toplam blog
: 276
: 1102
Kayıt tarihi
: 19.11.12
 
 

Evli, 2 evlat babası, 1965'te doğdu, inançlı, müziksever, insansever, yurtsever, iyi yüzer, ünive..