Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dindar toplum yolunda hızla ilerlerken Türkçeyi okuyup yazamayan kuşaklar yetiştiriyoruz.

Dindar toplum yolunda hızla ilerlerken Türkçeyi okuyup yazamayan kuşaklar yetiştiriyoruz.
 

Lisans Yerleştirme(LYS) sınav salonu


Dindar toplum yetiştirme yolunda hızla ilerlerken Türkçeyi okuyup yazamayan kuşaklar yetiştiriyoruz.

YGS ve LYS sınavlarında Türkçeyi ve Türk dili edebiyatı sorularını yanıtlama yüzdesi her yıl düşerken dindar toplum yetiştirmede hızla yol alıyoruz.

“YGS LYS Sınav Sistemi Değişiyor mu? Derken,önümüzde yıllarda YGS ve LYS’ de test dönemi sona eriyor ve sınavlar yazılı olacak. Önce TUS ardından da sırasıyla YGS ve LYS sınavları için uygulamaya geçilecek.”deniyor. Bu eğitim politikaları değişmedikçe sınav sisteminin değişmesi, eğitim –öğretimin niteliğini değiştirmeyecektir.

YGS’ ye katılanların 856 bini bu yıl liseden mezun olanlardı. Bunlar, Türkçede 50’de ortalama 15,9 soruyu doğru yanıtladılar.856 bin adayın yarıdan fazlası LYS’ ye katılamadı. LYS’ ye katılan 405 bin bu yıl mezun olmuş aday katıldı. LYS’ de 56 Türk dili edebiyatı sorusunu da bu sınava katılmaya hak kazanan öğrencilerin doğru yanıt ortalaması 20.12 oldu. Bu öğrencilerin ancak % 35,9’u, Türk dili edebiyatı sorusuna doğru yanıtlamış; % 64,1’i doğru yanıtlayamamış ya da boş bırakmıştır.(Sayısal veriler, İsmet Berkan,3.07.2015 Hürriyet)

Üniversiteye girecek öğrencilerin anadilimizi algılamada, yorumlamada başarısının düşmesinin çözümünde, MEB’ lığının yetersiz kaldığını sayısal veriler göstermektedir. Oysa aynı bakanlığın, imam hatip lisesi açmada, başarı grafiği yüksektir. İste, Eğitim-Sen’in bu konudaki sayısal verileri:

Eğitim-Sen’in Milli Eğitim Bakanlığı’nın Antalya’da devam eden 19’uncu Milli Eğitim Şurası’nda açıkladığı rakamlara göre, imam hatip liselerindeki öğrenci sayısı 2002-2003 eğitim-öğretim döneminde 71 bin iken 2014-2015 eğitim-öğretim yılında 474 bine yükseldi. İmam hatip liselerinin sayısı da 11 yılda 450’den 708’e çıktı.

Demek ki imam hatip liselerinin artması, genelde başarı grafiğini yükseltmiyor; düşürüyor.

İmam hatip liselerindeki meslek dersleri:”.Kur’an-ı Kerim,fıkıh, tefsir, hadis, siyer, kelam, karşılaştırmalı dinler tarihi, İslam tarihi,hitabet, Arapça,temel dini bilgiler,dini musiki

Diğer liselerde de Kur'an-ı Kerim, Hazreti Muhammed'in hayatı ve temel dini bilgiler, ortaöğretim kurumlarının seçmeli dersler listesine eklendi.

Bu derslerle belleği doldurulan öğrenciler, Türkçeyi algılamakta, yorumlamakta zorlanacakları düşüncesindeyim.

Dil, düşüncenin temeli. Her türlü gelişmenin yolunu aydınlatan ışık. Dilin aydınlattığı evrende ilerleyen bilginler, yazarlar, sanatçılar, ürettiklerini dil aracılığıyla topluma iletir, gelecek kuşaklara aktarırlar. Bu özelliğiyle dil, bir iletişim aracıdır. Bu aracın doğru sağlıklı kullanımı toplumsal huzuru, barışı sağlar. İletişimin sağlıklı işlemesi, dilin açık, yalın, ustalıkla kullanılmasıyla olanaklıdır

Bizi diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliğimiz, dil gücümüzdür. Çünkü düşünme, tasarlama, düş kurma, akıl yürütme gibi tüm insancıl özelliklerimizi, dil aracılığıyla dışa aktarabiliriz. Uygarlığın doğması, gelişmesi, bilginin üretilmesi, yaygınlaştırılası da dil aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Dil olmasaydı, insanlar birbirleriyle düşünce alışverişinde bulunamayacak; duygular, düşünceler, izlenimler, görüşler… Yayılamayacak. Böyle bir birikim olmayınca da uygarlık doğup gelişemeyecekti.

Dil, insanca yaşamanın, düşüncenin, buluş ve yaratıların anasıdır. Dil, düşüncenin aynası, ulusal varlığımızın temelidir. Dil olmadan ulusal bilinç gelişmez. Onun içindir ki ulusun oluşmasında en önemli öğe dildir. İnsanlar arasındaki yakınlaşmayı, bütünleşmeyi sağlayan dil ulusal birliğin çimentosudur. Ulus olma, insan topluluklarının belli bir ülkü çevresinde birleşip kaynaşmalarıdır. Bu kaynaşma ve birlik insanların birbirlerini anlamaları, tanımalarıyla gerçekleşir. Bunun için gerekli iletişimi dil sağlar. Alman filozofu Humboldt şöyle diyor:”Bir ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir kavramdır. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilir.”

Türk toplumu olarak dilimizi ne denli önemsiyoruz. Anadil konusunda tutarlı çağdaş bir, politikamız var mı? Bu konuda, yeterince araştırma yapıldığını sanmıyorum. Türk diline gönül veren yazarlarımız da dilimize gereken özenin gösterilmediği görüşünde birleşiyorlar:

Türk edebiyatının tanınmış şairlerinden Yahya Kemal’in “Türkçe ağzımda annemin sütüdür” diyerek yücelttiği, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ise “Türkçem benim ses bayrağım” diyerek hem yücelttiği hem de kutsallaştırdığı dilimize, bugün gerekli özeni gösteriyor muyuz? İnsanlarımızda Türkçe sevgisi, ana dili duygusu, dil bilinci ve duyarlığı yeterince var mı? Bu soruların iyice düşünülmesi, sürekli göz önünde tutulması gerekir.

Dil öğrenimi; beyni, dolayısıyla düşünceyi değiştirir, biçimlendirir. Sosyal yapının iç dokusunu ana dili oluşturur. Oysa Türkçemiz giderek zayıflıyor, güdükleşiyor. Bugün Türkiye’de çevre kirlenmesi, hava kirlenmesi, siyaset kirlenmesi gibi çeşitli kirlenmelerin yanı sıra, bir de “dil kirlenmesi” vardır. Dil duyarlığı ve dil bilinci bakımından görülen eksikler, Türkçenin geleceği için ciddî bir tehlikedir.(Kavcar, Çağdaş Türk Dili,2008,s.244)

Anadil öğrenimine gereken önem verildiği de söylenemez. Okuma kitaplarına değin girmiş çoğu metinler, çocuğun gelişimine uygun olmadığı için çocuklarda okuma alışkanlığı gelişmemekte, ilgileri değişik alanlara kaymaktadır. Türkçe ders kitaplarındaki metinlerin duyucusal, düşsel, bilişsel, devimsel içeriklikli becerileri öğrencilere kazandırmadığını Emin Özdemir şöyle dile getiriyor:

”Dilini kullanamayan, okuma zevki gelişmemiş; irdeleme eleştiri yönsemesi oluşmamış yarım dilli insanlardan oluşan bir toplum durumuna gelişimizde güzel duyusal bir yapısı bulunmayan metinlerin payı da büyüktür.”(Özdemir, Türk Dili, S:30.31.1990,s.859)

Anadil öğretimi, bir bilgi dersi olmaktan çok beceri ve alışkanlık kazandırma; kazandığı beceri ve alışkanlıkları uygulama yöntemiyle kazandırmadır. Öğrencilerin dinleme, konuşma, okuma, yazma, dilbilgisi alanına ilişkin becerileri, izlencelerin(programların)amaçlarına uygun ve tam olarak kazanabilmesi için her öğrenciye anılan becerileri uygulayabileceği olanakların sunulması gerekir.(Sever,2002,Uluslar Arası Bilgi Şöleni Bildirisi)

Dindar toplum yetiştirmeye odaklı eğitim politikasıyla Arapça, Farsçayla beyinleri doldurulan öğrenciler, Türkçe roman, öykü, makale, fıkra, deneme, anı… okuma alışkanlığı kazanmadan liseden mezun oluyorlar. Sınavlarda, bu öğrencilerden Türkçeden, Türk dili ve edebiyattan başarı beklemek, hayaldir. Öğrencilerin beğendikleri yazarlardan öğretmenlerin rehberliğinde seçilecek yapıtların öğrencilerce okutulması sağlanmalı. Bunun için okuma saatleri, eğitim izlencelerinde(programlarında) yer almalı. Öğrenci, zamanının çoğunu Türkçe testi çözmeye değil, kitap okumaya ayırmalı. Okunan yapıtlar, sınıfça değerlendirilmeli.

MEB’ nın bu eğitim politikalarıyla okuma alışkanlığı kazandırmak, güç gözüküyor. Diğer yandan yetişkinlerin okuma alışkanlığı olmadığı bir toplumda, çocukların okuma alışkanlığı kazanması olanaksızdır.Okuma alışkanlığı olmadan sınavlarda, Türkçe ve Türk dili ve edebiyatından başarı beklenmemeli.

Son söz:Ne yazık ki dindar toplum yetiştirmeye odaklı bir eğitim politikasıyla, geri plana itilmiştir Türkçe.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..