Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '16

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Döviz satıp pariteyi düşürmenin "memleketin hayrına" olduğuna emin misiniz?

Döviz satıp pariteyi düşürmenin "memleketin hayrına" olduğuna emin misiniz?
 

Döviz kurlarının son iki ay içinde yaklaşık yüzde 20’ artması üzerine bir seferberlik başlatıldı. Elinde döviz olanın dövizini bozdurarak TL’na geçmesi isteniyor. Amaç, döviz fiyatlarını aşağı çekmek. Yani milli paramızın yabancı paralar karşısında kıymetini yükseltmek. Ve bunun bir vatanseverlik ödevi olduğu ifade ediliyor.

Bir yarıştır başladı. Döviz bozdurma görüntüleri eşliğinde vatanseverlik yarıştırılıyor. Kim daha çok döviz bozdurursa onun en vatansever olduğu varsayılıyor.

Bir zamanlar rahmetli Turgut Özal’ın ihracata dayalı büyüme modeline geçiş gerekçesiyle Türk Parası Kıymetini Koruma Kanunu kapsamında çıkardığı 32 sayılı Karar’la paramızın değerinin düşürülmesini otomatiğe bağlamasının en büyük vatanseverlik olduğu yaygaraları artık akla gelmiyordu.

Bu arada “döviz kurları yeterince yükseldi, iki ayda yüzde 20 kar ettik, artık satalım şu dövizlerimizi de karımızı realize edelim” diyen uyanıklar da fırsattan istifade en büyük vatansever payesine konuverdiler.

Furya başarıya ulaştı. 3.60’ları gören ABD doları 3.36’lar seviyesine kadar geriledi. Birkaç gün içinde TL’mız yabancı paralar karşısında yüzde 7 değer kazandı.

E, peki TL’nın yabancı paralar karşısında değer kazanması memleketimizin hayrına mı yoksa zararına mıdır?

Şöyle oluyor:

Milli paramızın yabancı paralar karşısında değerli hale gelmesi durumunda ihracat ürünlerimizin dış pazarlardaki fiyatı yükseliyor. İthal mallarının ülkemizdeki fiyatları ise ucuzluyor. İhraç ürünlerimize olan talep azalıyor. İthal ürünlerle rekabet eden sektörler de bu etkiden nasibini alıyor. İşletmeler darboğaza giriyor. Yatırımlar azaltılıyor, işten çıkarmalar başlıyor, istihdam daralıyor. Ekonomi küçülüyor. Devletin vergi gelirleri azalıyor.

İthal mallara dönük talebin yükselmesi nedeniyle ülkemize mal satan yabancı ülkelerin üretimleri artıyor, istihdamları genişliyor, milli gelirleri artıyor.

Yani biz işsiz kalırken, aç kalırken o ülkelerin işçilerinin iş bulma olanakları artıyor, ülkelerinin toplam milli gelirleri yükseliyor.

Bu gelişmeler ithalatı artırıp ihracatı azaltarak ödemeler dengesi açığımızı büyütüyor.

Yabancı paraya olan ihtiyacımız artıyor.

Borç arayışına çıkıyoruz.

Borç bulabilmek faiz ödemeye bağlı.

Faizler yükseliyor.

Bulabildiğimiz her kaynaktan borçlanıyoruz.

Akbabalar gibi sotede bekleyen yabancı finans devleri, bankalar, yatırım fonları, “Soros” fonları… ülkemize akın ediyorlar.

Sınırsız kaynaklarını Ülkemize transfer edip TL’na çeviriyorlar, yüksek faizlerle nemalandırıyorlar, döviz kurlarının düşük bırakılmasından (yani milli paramızın kıymetli tutulmasından) istifade ederek tekrar dövize dönüp kendi ülkelerinde onyıllar boyunca elde edemeyecekleri yüksek getirilerini ülkelerine aktarıyorlar, bir de bu yolla soyuluyoruz.

Aşırı borçlanmamızın “ayının burnuna takılan halka” misali ekonomik ve siyasi hareket serbestimizi kısıtlaması da cabası.

Paramızın yabancı paralar karşısında değerlenmesinin sonuçları aşağı yukarı böyle oluyor.

Bu sonuca yol açan davranışa “vatanseverlik” denmesindeki isabeti okurların takdirlerine bırakarak devam ediyorum.

Peki çare milli paramızın kıymetinin düşürülmesi  (yani devalüasyon yapmamız) mıdır?

Maalesef o da değil.

Devalüasyon yaptığımızda bu kez ihraç mallarımızın fiyatlarını düşürmüş, ithal malların ülkemizdeki fiyatlarını yükseltmiş oluyoruz. Yani bu durumda da artık ithal malları için daha fazla TL harcanmak zorunda kalınacak ve ihraç malları için de daha az gelir elde edilebilecektir. Bu durumda maliyetlerin azaltılması amacıyla ücretler düşürülecek, dış satıma yönelinmesiyle birlikte içerde ürün arzı düşecek, fiyatlar genel seviyesi yükselecek, talep  ve ona bağlı olarak milli gelir azalacak, devletin vergi gelirleri düşecek, yine krizlere sürüklenilecektir.

Dolayısıyla devalüasyonun da “vatanseverlik” olarak adlandırılmasına olanak yoktur.

Esasen, enerjide dışa bağımlılık başta olmak üzere kronik ödemeler dengesi açığı ve bu durumun  yol açtığı yüksek borç düzeyinin bugün ülkemizi içine soktuğu çıkmazın sancılarını yaşıyoruz. Bu açmaz içinde paramızın değerini yükseltmek de, paramızın değerini düşürmek de herhangi bir çözüm getirmiyor. Her iki halde de kazananlar dış kapitalist-emperyalist egemenler oluyor. (IŞIK PARADOKSU[1])

Bu işin çözümü yok mudur?

Vardır.

“Bugüne kadar elde ettiğiniz getiri şu anki alacaklarınızı kat be kat karşıladı da artar bile” diyerek “dış borçlara el koymak” ve bundan böyle dış açık vermeden yola devam edebilmenin gerektirdiği özveriyi göze alarak daha yoksul bir seviyeden hayata yeniden başlamak” yani “tam bağımsızlık” ilan etmek tek çözümdür ki o da “büzük” ister.

Kenan IŞIK
 


 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..