Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '10

 
Kategori
Dostluk
 

Ekmek, emek kokulu dostluklar...

Ekmek, emek kokulu dostluklar...
 

Şerife Mutlu'ya...

Sen geldin... Hoş geldin, sefalar getirdin, sevgideğer!

Bütün bir yaz, Akdeniz'in sıcağı omuz vurup durmuş omzuna can Şeri... Akdeniz'in sıcağını bildiğimi söyleyemem. Ama bilenlerden dinlemişliğim çok. Güneydoğu'nun sıcağı da ünlüdür. Bir arkadaşım vardı Diyarbakırlı. Öyle hızlı yürürdü ki ona yetişmek için koşmak zorunda kalırdım. Aşırı sıcaklar, bize böyle hızlı yürümeyi öğretti, derdi. Yavaş yürüyeni sıcak, mıhlarmış olduğu yere!

Bizim buralarda, mevsim diye bir kavram yok Şeri. Ne yazımız belli bu koca İstanbul canavarının içinde, ne kışımız! Ne gecemiz belli, ne gündüzümüz! Üçkağıtçıdır bu kent! Dünya kentleri içinde en psikopat olanıdır! İçimiz ışıdığında yıldızları giyinip kuşanırız, içimiz karardığında lacivert geceyi atarız omzumuza şal diye! Tesadüfen yaşarız. Mayın tarlasında yürür gibiyizdir. Nerede bir bomba patlayacağı, nereden bir trafik canavarı çıkacağı, ne zaman sağanak yağmur yağacağı, ne zaman güneş açacağı belli değildir bu kentte!

Ne zaman pencerenin yanına oturup uzaklara baksak, yalnızlığımız havalanır gider, kentin üzerinde uçuşan başka yalnızlıklara karışır. Yalnızlıklarımız kanat çırpar mavisi solmuş, griye dönmüş gökyüzünde.

Her günümüz biraz daha sarpa sarar. Her gün yeni bir sorumsuzluk skandalıyla sarsılırız.

Bir ölmediğimiz kalır!

Sözlere gelince... Bazen sular gibi ırmaklara, denizlere karışır; bazen de daha anlamını bulmadan buharlaşıverir. Hangi buluta karışır, hangi koşullarda nereye yağmur olur düşer, bilemeyiz.

Yine de yoksul sevinçler yaşamak isteriz. Küçük mutluluklar... Hani resmi yapılabilenlerden... hani bir kır çiçeği gibi saçımıza takılabilenlerden...

Bir dost sesi, bir dost gülüşü duymak isteriz.

"Yucel, orda mısın?" diye soruyorsun ya, o ses verene kadar ben anlatayım Yucel'i sana.

O, kaligrafiye yoğunlaşmış bu günlerde. İkinizi birlikte çalışırken görmek ve sanatınızı, emekçiliğinizi betimlemek ne hoş olurdu. Senin yontularına, Yucel'in çizgilerine baktıkça Amado'nun deyimiyle, anayurdumu... yani çocukluğumu görüyorum. Kumsaldaki tek katlı ev, yalınayak bastığım ince ve ıslak kumlar, deniz minareleri, elime alıp baktığım, sonra denize attığım içi dolu küçük midyeler...

Bugün doğan bir çocuk için ne kadar olanaksız değil mi içi dolu bir midyeyi avcunda tutmak! Bizim anayurdumuzda, yani çocukluğumuzda coğrafyanın kimi insanları başkalaşıma uğrayarak yamyamlaşmamıştı daha! Şimdi artık içi boş kabuklar savuruyor dalgalar kumsallara! Yakında kızıl çamurlar savuracak!

Yucel, tabak süsleme sanatından söz ediyordu bir de... Aştı Yucel, kendini! O bir sanatçı! Tıpkı senin gibi! Ne mutlu bana ki böyle sanatçı dostlarım var. Doktorların, bireylerin eksiğini gediğini onardığını, sanatçının ise toplumu sağalttığını düşünürüm. Toplum doktorusunuz siz!

Damdaki Kemancı'yı dinliyorum bu arada... Topol! Ne müthiş bir karakter değil mi?

Her şeye rağmen, yaşamak müthiş be Şeri... yaşamak müthiş bir şey! Severek yaşamak daha da güzel!

Bilirim, mütevazı olur ölmelerimiz bizim. Yine de inkar etmeyelim severek yaşadığımızı! Bir satıra... bir dizeye sığdırsak da yaşamalarımızı, severek yaşadık, severek yaşıyoruz vesselam!

Çünkü, ekmek kokulu, emek kokuludur bizim dostluklarımız!

Zelin Artuğ, Kasım 2010, Yeryüzü

http://www.kucukisler.com/2010/11/03/ekmek-simit-emek-kokulu-dostluklar/#more-9407

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..