Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '18

 
Kategori
TV Programları
 

Erkenci Kuş - Nereye Gider Bu Aşk?

Erkenci Kuş - Nereye Gider Bu Aşk?
 

Reyting sonuçlarının kamuya açık olmamasıyla Erkenci Kuş bu hafta da zirvede miydi bilemiyoruz ama bölüm hashtagi #GitmeKal sosyal medyada uzun süre TT’de kaldı.

Dizinin izlenimlerini 7. bölüm için de -her hafta olduğu gibi <3>  konuk yazarım Buke kaleme aldı. Keyifli okumalar…

 ‘Bu bölüm itibari ile Can ve Sanem aşkı nereye gidiyor?’ diye sorarak başlamalıyım söze. Can iyiden iyiye Sanem’e kapılmışken hatta bunu açık açık Sanem’e belli ediyorken, Sanem itiraf edemediklerinin ağırlığıyla ondan kaçıyorken bu aşk ayrılığa doğru gidiyor. Sadece bir “Gitme Kal” sözüyle kalpleri ve elleri bağlanabilecekken, telafisi olmayacak hatalar bu büyülü hayali kapkara gerçeğe dönüştürüyor. “Aşk ihaneti affeder mi?” sorusunun cevabı hala meçhulken, vicdan azabı aşkı imkânsızlığa sürüklüyor. Öyle ki Can’in sadece yüzünü görüp sesini duymaya razı olan, bundan fazlasında gözü olmayan Sanem, aşkını kalbine gömüp Can’a “gidin” demek zorunda kalıyor. Üstelik bunu O’nu bir daha göremeyeceğini bile bile yapıyor.

Sanem – Can aşkı başlayamadan çıkmaza girmişken, gizli saklı ilerleyen Emre – Aylın aşkı da büyük darbe aldı bu bölüm – ki buna üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Emre’nin gözünün nihayet açıldığına ve Aylin’in gerçek yüzüyle tanıştığına seviniyorum. İki haftadır dile gelen, Aylin’in haksız nedenlerle işten atıldığı, baba tarafından iftiraya uğradığı hikayesine de inanmıyorum doğrusu. Emre’nin gözünü boyamak için bu yalana başvurduğunu düşünüyorum. Aptal aşık Emre Bey’imizin de sevgilisini babasına karşı koruyamadığı için duyduğu suçlulukla, ona moral olsun diye birkaç iş paslamakla bu yola girdiğini öğrenmiş olduk. Ama elini vermiş kolunu kaptırmış. Aylin hırslı bir kadın. Birkaç işle yetinecek biri değil. Amacı şirketin Emre’nin ele geçmesi ki kapısından kovulduğu şirkete Emre’nin eşi, dolayısı ile şirketin sahibi olarak dönebilsin. Ama hırsla her şeye sahip olmak isterken Emre’yi kaybetti – en azından öyle olmasını umuyorum. Aylin Emre’yi tekrar kandır-a-masın, Emre ona tekrar güvenecek kadar saf olmasın mümkünse. Bu arada Aylin’e güvenmiş olması onu bu ihanet olayında mağdur yapmıyor benim gözümde; bu durum onu affettirmez. Ayrıca Sanem’in yanında döktüğü gözyaşları, abisini kıskandığı, babasının onu abisi kadar sevmediği ajitasyonu da Emre için üzülmemi sağlamadı. Sanem’e sus payı olarak para vermesine ayrıca sinirlendiğimi de belirtmeliyim.

Emre kendi kafasında bir işler çevirip Hilmi’yi yakalatırken, Can’ı da temize çıkardı. Bu sefer Aylin’i korumak için değil, kendi foyası ortaya çıkmasın diye işin arkasında Aylin’in olduğunu söylemedi tabi ki… Hilmi’yle ne konuştu, onu hapisten nasıl çıkaracak şimdilik bilinmiyor ama Sanem’in gözünde kıskanç küçük kardeş pozisyonunda olmayı, şirketini – ailesini satan bir hain olmaya tercih ediyor bu kesin. Herşeyi yoluna koyacağına emin olan ve bunun sözünü Sanem’e ısrarla veren Emre bunda ne kadar başarılı olacak ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Emre’nin duyduğu pişmanlıkla doğru yolu bulmuş olmasını umuyorum.

Sanem’in Can’a gerçekleri anlatamayacağı fragmandan belli oluyordu ama kız uğraştı söylemeye yalan yok. Bu uğurda kafasına darbe bile aldı ama Emre her seferinde lafa girdi, konuşmalarını böldü, bir şekilde onu susturmayı başardı. Peki susturmasa Sanem Can’a herşeyi anlatacak mıydı gerçekten? Pek sanmıyorum açıkçası -ki ben anlatmasını isteyenlerdenim. Can’ın ondan nefret etmesini göze alamayacak gibi duruyor Sanem. Aylin sadece Sanem ile ilgili söylediklerinde haklıydı. Sanem’i susturan Emre değil Can aslında. Can üzülmesin, Can gitmesin, Can ondan nefret etmesin… Israrla söyleyeceğim dese de onu durduran Can’ı kaybetme korkusu. O sussa da Can gidecek sonunda çünkü Sanem’in onu istememesi, sevmemesi Can’ı İstanbul’dan uzaklaştırabilecek gibi duruyor. Peki bu durum onu tekrar Polen’e iter mi? Bilemiyorum ama bir ihtimal olabilir. Can’ın Sanem için endişelenmesi, ısrarla hastaneye götürmesi, ona sarılması güzel sahnelerdi.

Dizide tüm aşklar arapsaçına dönmüyor tabi ki… Bir de yeni filizlenmiş Ceycey – Ayhan (tek taraflı) aşkı var ki izlemesi pek keyifli. Kıyafet tarzları hemen hemen aynı, espri anlayışları aynı. Eee daha ne olsun… Bir de Ceycey Ayhan’ın yanında daha sakin oynuyor. Panik atak halleri en aza indirgeniyor, çok yorucu olmuyor izlemesi. Sırf Ayhan’ın telefon numarasını alabilmek için 4 kilometre yolu yürüyüp Ayhan’ın yanına gelen Ceycey çok tatlı değil miydi? Bir de gece aramam gerekirse demez mi? Ya koçluk ücreti için Sanem’i öne sürerek arkadaş indirimi istemesi… En sonunda da koçluk hizmetine karşılık bilgisayar, dijital ortamıyla ilgili yardım konusunda anlaşmaları…Ayhan gözün açılsın da bir gör şu çocuğun hislerini…

Ceycey Ayhan’ın peşinde dolanırken Sanem’in nişanlı olmadığını da öğrendi. Ne kadar saklamak istese de dayanamayıp bunu bildiğini Sanem’e söylediğinde ise Sanem ona açıldı ve tabi ki Can da hepsini duydu. Keşke en sonunu da duysaydı ama en azından nişanlısından ayrıldığını bilmesi ve Sanem’in onu hiç sevmeyecek birine âşık olduğunu duyması Can’ı harekete geçirdi. Artık Sanem için kaçma, Can için kovalama vaktiydi. Şirket içindeki kaçma kovalama sahneleri eğlenceli olsa da sanki biraz fazla uzadı.

Ceycey için ise Sanem’in aslında hiç nişanlı olmadığını öğrenmesiyle yeni bir sınav başlamış oldu: ‘Sır tutma sınavı’. Bu durum yalan söyleyemeyen biri için en zor şey olmalı bu. Hele de çevresinde başta Güliz olmak üzere bir sürü meraklı iş arkadaşı varsa. Allah kolaylık versin diyelim.

Tüm çiftler aşk kategorisinde olacak değil tabi ki… Ayhan ve Muzaffer de ilk bölümlere göre daha izlenesi bir hal aldı diye düşünüyorum. Başta Ayhan ve Muzaffer iş birliğinin ileride aşka dönüşebileceğini düşünmüştüm ama senaryo o yönde ilerlemedi.

Yalnız Muzaffer’e de helal olsun. Osman’a: “Açacağım karşına dükkânı, kapıya dizilenler hep karşı cins olacak.” dedi ve açtı iç giyim mağazasını. Yok kasap açacak, yok bakkal açacak, rakip dükkân olacak derken ters köşe yapan Muzaffer’e alkış. Hem belli mi olur, dükkâna bir müşteri gelir Muzaffer’e tutulur, Muzaffer de ona âşık olur, Sanem’in de Osman’ın da yakasından düşüverir. Çok da güzel olur. Yalnız mahallelinin tepkileri bayağı iyiydi. Aysun’un şok olmuş haline karşılık Mevkıbe, Melahat ve diğerlerinin alaycı tavırları… Bu arada Muzaffer de kaşla göz arasında ilk siftahını müstakbel kayınvalidesi ile yaptı. Eee Mevkıbe bu lafların altında kalacak değil tabi.

Mevkıbe demişken “zerdeçallı yoğurt” kaosundan bahsetmemek olmaz tabi.

Ah Nihat Ah! Sen hiç mi karını tanımadın, hiç mi canını düşünmüyorsun? Sen ne düşündün de Mevkıbe’yi Aysun ile kıyaslama hatasında bulundun?

-Aysun Hanımı gördün mü Mevkıbe? Ne kadar zayıflamış. Genç kızlığına dönmüş sanki.    

-Bak bize yanyana gelince savaşa giden topçu birliği gibiyiz. Acaba biz de mi diyet yapsak?

Bu sözleri söyleyeceğine kendini bir yerlerden atsan daha iyiydi. Hem tereyağlı bulgur köftesinden oldun hem de salatalıklara, haşlanmış brokolilere kaldın. Mevkıbe bu kıyaslamayı yanına bırakacak değildi tabi ki. Elini eteğini çekti yemek işlerinden, zayıflamaya verdi kendini yaşam koçu Ayhan önderliğinde. Yoga ve park aletleri fayda etmedi, Mevkıbe bir anda tığa dönemedi ama açlıkla terbiye etmeye çalıştığı Nihat’ı mutfağa girecek kadar bezdirmeyi başardı. Nihat mutfağa girdi girmesine de girmese daha iyiymiş be… Mutfağın savaş alanına döndüğüne mi yanalım, onca malzemenin ziyan olduğuna mı? Yoksa Osman’dan yardım isteyeceği sırada karşısına çıkan Aysun’a dert anlatıp onun yardım teklifini kabul etmesine mi? Mutfağa girip pisliği gören Aysun’a karşı karısını korumaktan da geri durmadı tabi Nihat ama “Bunları döküp yeni baştan yapalım” teklifinde bulunan Aysun’a “Olur tabi, hem siz güzel yemek yaparsınız” derken Mevkıbe’ye yakalanmasaydı iyiydi. Aysun’un saçına yapışan Mevkıbe onu yaka paça dışarı attı. Aysun da geri kalmadı onu pis olmakla suçlayarak damarına bastı.

Artık Nihat’ın kendini affettirme zamanı gelmişti. “Seni her halinle seviyorum”,  “Sağlığımızı düşündüğüm için söyledim” cümleleri Mevkıbe’nin kırılan kalbini onarmaya yetmedi. En sonunda “Ne istersen yaparım” diyerek ipleri Mevkıbe’nin eline vermiş oldu. Mevkıbe bu, unutturur mu bu lafı Nihat’a! Eve ‘göbek atarak zayıflama yöntemi’ önerisiyle gelen Ayhan sayesinde Nihat kendini bahçede buldu. Bodrumdan eski teyp çıktı önce, ardından kaset bulundu. Başta söylenip durduysa da müzik başlayınca bayağı kurtlarını döktü Nihat Bey. Hatta düğünlerinden beri hiç böyle oynamamış olduğunu da ekledi. Bu arada Sanem ve Can hakkında dedikodu yapmak icin gelen Melahat bile müziğin etkisine kapılıp diyeceğini unuttu başladı göbek atmaya. Bu olay üzerine çiftimizin barışıp barışmadığını, barışmadılarsa Nihat’ın başına daha neler geleceğini merakla beklemekteyim.

Gelelim tekrar Sanem Can cephesine. Yumurta kampanyasında arkadaşına fikir veren Sanem’in kendini sadece kreatif toplantıda bulduğu yetmezmiş gibi bir de toplantıya devam etmek üzere Can’ın evine gitmek zorunda kalması, O’nun için şirkette çalışmayı daha da imkânsız hale getirdi. Gecede Sanem’in suşi ile imtihanı komikti. Onun zorlandığını gören Can’ın çubukları bırakıp elle yemeye başlaması üzerine ona eşlik eden Sanem de eğlenmeye başladı. Toplantıda Can’ın sürekli Sanem’den fikir beyanı istemesi kızı o kadar yıldırdı ki toplantıyı terkedip havuz başına attı kendini. Can da toplantıya ara verip soluğu yanında aldı tabi. Can Sanem’den tek bir şey istiyordu, evinde başladığı konuşmayı tamamlaması… Ama Sanem de inkârı bırakmamaya, nişanlı yalanına sığınmaya kararlıydı Can’ın gerçekleri bildiğinden habersiz. Can’dan kurtulmak için nişanlım arıyor numarası yapması, sözde konuşurken telefonun çalması da komikti. Can üzerine gelince de “Artık kalbimi kırmayın” diyerek oradan ayrıldı Sanem. Ortada bir kalp kırma durumu yok bence, niye ısrarla “kalbimi kırıyorsunuz, artık kırmayın” diyor Sanem anlamıyorum. Bu arada Polen’in lafı geçince Can’ın tepkisi de güzeldi.

“Polen’den de haberin var demek. O yüzden motivasyon kampında Polen alerjim var dedin.”

Ertesi gün ise Sanem kendi kendine istifa etmişti. Artık Can’a yalan söylemeye katlanamıyordu çünkü. Peki yalana devam etmedi mi? Etti. Yok nişanlısı çalışmasını istemiyormuş da o yüzden işten ayrılmış da bahaneler bahaneler… Can şaşırdı, kızdı; yine düştü kızın peşine. Ayhan ve Sanem bakkalda otururken, Sanem ait olduğu yerin bakkal olduğunu kendine inandırmaya çalışırken, “büyük şirketler renkli hayatlar benim neyime” derken, kısacası mutsuzken, Can bakkala geldi. Sanem hem şaşırdı hem de hoşuna gitti. Bakkal sahneleri güzeldi. Sanem de hem kaçıyor hem Can peşinden geldi diye mutlu oluyor. ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ anlamadım. Bu arada Meraklı Melahat börek ikramından da geri kalmadı. Orada pazulara vurgu yapılmasına gerek yoktu da neyse. Can’ın “Akşam eve gelirim konuşuruz” lafını duyar da Melahat bu haberi mahalleye yaymadan durur mu hiç! (Mevkıbe’ye yayamadı çünkü göbek atmaya daldı)

Akşam Sanem’in, Can eve ciddi ciddi gelince, ona görünmemek için evden kaçma girişiminde bulunması ayrı bir komediydi. Hele de Can’ın Sanem’in arkasında bitivermesi, Can’ın şaşkınlığı, diyecek söz bulamaması, ancak “Bu çok iyiydi” diyebilmesi ayrı bir olaydı.

Bu kaçma yakalanma olayı sonunda nihayet başbaşa kaldıklarında Can artık net bir cevap istiyordu. Sanem için kaçacak yer kalmamıştı. En sonunda “sizi istemiyorum” dediğinde bunun sonucuna katlanması gerektiğinin farkındaydı. Çünkü Can bu duyduğuna inanmakta zorlanmış ve emin olmak istiyordu. Bu sefer “Kal dersen kalırım, git dersen giderim” deme sırası Can’daydı. Artı olarak Can temelli olarak gitmekten bahsediyordu“bir daha yüzümü göremezsin, karşına çıkmam” diyecek kadar ciddiydi.  Yıllar sonra ilk kez birine güvenmişti.

“Fotoğrafçılık lisansım alınınca ne oldu biliyor musun? Her şeyi bırakıp gitmek istedim, şehri, ülkeyi terk etmek istedim ama olmadı. Dünyam başıma yıkılmadı. Neden biliyor musun? Çünkü sen vardın. Yıllar sonra yeniden güvenebileceğim biri.”

Bu cümleleri kurdu Can Sanem’e… Şimdi onun kendini sevmediğini, istemediğini kabul etmek istemiyordu haliyle. Belki de ona güveninin boşa çıkmasıydı korkusu.

Sanem ise yüzüne bakamadığı Can’a “gidin” diyerek bir nevi bu aşk hikayesini başlamadan bitirecek adımı atmış oldu. Can gitti.

Can – Sanem dedik, Emre – Aylin dedik, Ceycey – Ayhan dedik. O halde Osman – Emre – Leyla cephesine de bir göz atalım. Osman Leyla’ya hayran hayran bakadursun, valizini taşısın, Leyla son iki bölümdür bayağı bayağı Emre’ye meyilli… İlk bölümlerde ‘Leyla Emre’den hoşlanıyor mu acaba?’ demiştim ama emin olamamıştım. Emre’ye hayranlık duyduğu başından beri belliydi de bu hayranlık aşka dönüşecek gibi duruyor.

Emre sarhoşken dertleşmeleri güzeldi. Leyla’nin “Ne kadar büyük bir hata yapmış olabilirsiniz ki. Siz mükemmel birisiniz” sözü O’nu gözünde ne kadar yücelttiğini açık açık ortaya koyuyor. Tabi tek gün katılabilecegi seminere Emre sayesinde üç gün boyunca devam edebilmesi, özel araçla evinden alınması, Emre’nin iltifatları nasıl etkilemesin Leyla’yı. Kız kariyer peşinde, ee gözü de haliyle yükseklerde… Kız çalışkan olunca Emre de onu yüceltmeyi biliyor tabi. Ankara’da da bayağı güzel vakit geçirdiler. Emre bir ara Leyla’yı süzüyor gibi geldi ama emin olamadım. Emre yakışıklı, Aylin’den yeni ayrılmış; Leyla güzel, sevgilisi yok, Emre de ona ilgi duymaya başlayabilir. Bir de Leyla’nın Emre’yi yanağından öpmesi var ki bu bile onu Emre’nin aklına düşürebilir. Bu durumda da olan Osman’a olur.

Osman demişken Sanem’in halinden en iyi anlayan kişi olarak Ayhan’la birlikte onu dinledikleri, teselli ettikleri sahne güzeldi. Yalnız böyle giderse Osman ve Sanem aynı kaderi paylaşacak. İkisi de susmaya devam ederse Can Polen’e gidecek, Leyla Emre’ye. Sanem ve Osman’a da elleri bomboş arkalarından bakmak kalacak. Acaba diyorum Zebercet’in ahı mı tutuyor?

Bu arada ben Emre’nin Sanem’e âşık olmasındansa Leyla’ya âşık olmasını tercih ederim. Ama gönlümden geçen Osman – Leyla olması ki Leyla tarafından bakınca bu şimdilik mümkün görünmüyor. Leyla Osman’ın zaafının farkında olsa da bunun aşk olabileceğine ihtimal vermiyor.

İlerleyen bölümlerde kimler ayrılacak, kimler barışacak, kimler yeni ilişkilere yelken açacak izleyip göreceğiz.

Yeni bölümden ilk sahneyle ilgili ilk izlenimim hayal olduğu yönünde. Tabi fragmanda izlediğimiz gibi Can’ın evine gelen Sanem gece de orada kaldıysa ve bu sahne gerçekse işlerin o noktaya nasıl geldiği yeni bölümle ilgili en çok merak ettiğim şey… Bir de ne oldu da bütün şirket bir olmuş yana yakıla Sanem’e ulaşmaya çalışıyor. Ellerinde angarya işleri yıkacak adam mı kalmadı yoksa büyük patron döndü de Sanem’i mi soruyor? Sanem’in içine Can’ı görememe korkusu düşmüş bile. Bakalım onu Can’ın evine getiren olay ne? İzleyip göreceğiz. Yeni bölümde görüşmek üzere…

Resim ve fragmanlar için > 

http://aslininsureti.com/izledim/erkenci-kus-nereye-gider-bu-ask/

Aslı’nın Sureti

www.aslininsureti.com

*.*.*.*.*

Aslı’nın Suretini sosyal medya hesaplarından takip etmek ister misiniz?

Facebook:https://www.facebook.com/Aslının-Sureti-1065930830209554

Twitter:https://twitter.com/aslininsureti

Instagram: https://www.instagram.com/aslininsureticom/

 

 
Toplam blog
: 183
: 1217
Kayıt tarihi
: 27.09.17
 
 

Ben Aslı…  'Takvim Yılı – Doğum Yılı hesabının sonucu giderek yükselmesine, aynaya baktığında kaz..