Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Blog
 

Ey ruhu Lordlar Kamarası bayan!

Ey ruhu Lordlar Kamarası bayan!
 

Güzelim dizenin içine ettik, değil mi?

Ettik valla! Nazım hayranları beni bağışlasınlar lütfen.

Günümüz kibarlığına ters düşen “kadın” söyleminin yerine monte ettiğimiz “bayan” zırtapozluğu; hani nasıl desek; “At kuyruğuna kelebek konmuş” gibi bir görüntü sergiliyor.

Sergiliyor ama pek de yadırgandığı söylenemez doğrusu! Kendinden “bayan” olarak söz eden hanımların sayıları bir hayli kabarık zira!

Övgü, zor iştir dostlar! Özellikle de yazı uğraşında…

Hem “başı yıldızlarda” olacak övgünün, hem de “ayakları yere basacak”… Vallahi zor iş!

Güftesi Fuat Hulusi Bey’e ait şu hicazkâr beste nasıl karşılanır bilmem:

“Çözmek elimde değil gönlümü senden ‘kadın’!

Düşse düşse dilimden bağrıma düşer adın.

Benim sana bağlanan sen beni bağlamadın.”

Hepi topu şu 3 dizede şikâyet var, sitem ve isyan var… Hepsinden öte ilanı aşk var!

***

Öte yandan insan, muhatabını sadece “söverek” değil, endazesi kaymış övgülerle de bir güzel yerin dibine batırabilir!

Hoş; bir de iltifatın kimden geldiği de önemli tabii! “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü” diye sorgulamak gerekir.

İltifat elbette marifete tabidir!

Ben şimdi tutup “Fikir atölyesi Sabiha Rana Hanım neden eskisi gibi yazmıyor?” diye saçmalasam, inanın ilk tepki Sabiha Hanım’dan gelir!

Bu tür “fabrikasyon ve bol keseden atmasyon” betimlemelerde samimiyet yoktur!

Ters teper ve antipati uyandırır. Övgünün ballı olanı yürekten kopup gelmiş olanıdır ve mütevazılık şarttır!

***

Dörtnal koşuşturan teknolojik yenilikler yaşantımızı da biçimlendiriyor.

Şaraplı ve de mum ışığınla aydınlatılmış o iki kişilik masaların hali içler acısıdır, dostlar! Ne bir yarenlik vardır, ne de bu yarenlik eşliğinde gözlerin sevişmesi o masalarda! Daha masaya oturur oturmaz “akıllısını” mıncıklamaya başlayan bir hatuna tutup da:

“Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım” desek ne olur, demesek ne olur!

Öte yandan dillerden düşmez “paylaşım” sözcüğü! O romantik ortamda parmaklar tuşların üstünde gezinirken ne paylaşılır, bilinmez! Böyle durumlarda  “Sende varsa bende de var” demek kaçınılmaz olur ve karşı taraf da çıkarır “akıllısını” ve başlar mıncıklamaya!

Bu durumun yansımaları en çok yazı uğraşında görülür!

Ne bir Fuat Hulusi çıkar artık, ne de bir Nazım!

Yaşar Kemal’in deyimiyle:

“O güzel insanlar,  güzelim atlara binip gitmişlerdir bir bilinmeze…”

***
Her türlü “yozlaşmadan” etkilenmeden yaşamanın yegâne yolu “yalnızlığı” tercih etmekten geçer.

Tıklım tıklım, iğne atsan yere düşmeyecek yoğunlukta bir yalnızlık!

Yalana, riyaya, ikiyüzlülüğe gerek duyurmayacak bir yalnızlık!

“Her türlü melodiden uzak başıboş bir ıslık avareliği” sizin anlayacağınız!

Yoktur başka çaresi!

***

Radyoda ince saz, taksim ve eskilerden bir şarkı…

“Sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin

.Rüzgârların önünde kuru bir yaprak gibi sürüklenip gideceksin.”

Olsun!

“Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” anasını satayım!

Kaşığı kırılsın!

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..