- Kategori
- Komşuluk
Eylül ve Hüzzam Makamından Şarkılar
Korkuteli... Kartpostal görünümünde...
Hiçbir ay, Eylül kadar insanların bu denli odak noktası değildir . Başlangıçlarla birlikte, bitişleri de içinde barındırdığı için olsa gerek, ona olan bu yoğun ilginin nedeni... MB 'da da , her yıl Eylül'le ilgili yazılar okuyoruz ama örneğin Ağustos, başlı başına bir yazı konusu olmadı sanırım:)...
Eylül'le birlikte kış hazırlıkları, okul sorunları başlar. Ev değiştirilecekse kış bastırmadan yerleşme telaşı vardır... İşe başlama veya yeni bir iş için de bu ay seçilir çoğu kez. Kısaca yazın getirdiği rehavetten silkinme, rüyadan gerçeğe dönüşün buruk tadı vardır Eylül'de. Bu nedenle Eylül 'e hüzzam yakışır...
Bugün baktım sayfama, son yazımı Haziran sonlarında yazmışım. Yaklaşık iki buçuk aydır "tatil " yapmışım...:))) Korkuteli'ndeki evde internet yok. Gerçi olsa da; öğleden sonra şekerlemeleri, mutad çay saatleri ve kısa seyahatler arasında ancak okuyabilecek kadar vaktim ve enerjim oldu.
Korkuteli, Antalya'nın o bezdiren nemli sıcağından kaçış noktası biz Antalya'da oturanlar için.Bizim bulunduğumuz yerden kırkbeş dakikada ulaşılabilir olması da bizim için tercih nedeni... Oraya gidenler bizler gibi emekli kesimi. Hepimizin bir ortak noktası da,çocukların,torunların oraya çok ender veya hiç gelmemesi. Ünlü dondurması ve şiş köftesi ile kandırmaya çalışıyoruz ama o da, en fazla bir gün etkili oluyor ...
Bizleri gençler gibi AVM ler, sinema, deniz, eğlence merkezleri çekmiyor doğal olarak. Biz yılların yorgunluğunu atacak sakin huzurlu bir ortam arıyoruz, bir de çay eşliğinde yapılan "ne olacak bu memleketin halleri" sohbetlerini...
Girişe yakın, Yazır köyü civarına geldiğinizde tam bir kartpostal resmi karşılıyor sizi. Yeşillikler arasında kırmızı kiremitli evler, etrafında görkemli dağlar... İyi ki, imar izni yok burada, o sevimsiz kişiliksiz beton yığınları işgal etmemiş yöreyi... İnsanlar, bahçeleri bozup üzerlerine kendileri ve çocukları için evler yaptırsalar da, yeşili korumaya mümkün olduğunca ağaçlara dokunmamaya özen göstermişler.Bu yüzden sokaklarda yürürken; kayısı,elma,vişne,erik ağaçlarının sarkan dalları arasında eskiye özleminizi gidermeniz mümkün oluyor...
Talep arttıkça , Korkuteli'nde arsası olanlar rant zengini olmuşlar birçok yerde olduğu gibi. Eskiden , Korkuteli yolu çok kötü olduğu için bakan, alan satan olmayan arsalar , son on yıl içinde Antalya'nın muteber semtleri ile yarışır duruma geldi.
Her zaman dile getirdiğim gibi köylü olmak asla küçük görülecek bir durum değildir ve her zaman söylediğim gibi benim babam da , anneannem de köy çocuklarıdır.Sorun" köylü "olmak değil, şehirde yaşamaya başladıktan sonra "köylülüğü" bırakmamaktır... Örneğin, sokak arasında davul zurna eşliğinde düğün yapmak, balkondan halı silkmek ,kapı önlerini ayakkabı dükkanına çevirmek, apartmanların genel kullanım yerlerini tapulu malı gibi kullanmak, köylülük emareleridir. Ki, anlaşmazlıklar,tartışmaların kaynağını da büyük ölçüde bunların teşkil ettiğini hepimiz yaşıyor,görüyoruz...
Bizim dairenin olduğu blokta ilk tatsızlık, apartmanın dış yüzeyine konulan klima motorları, daha sonra da apartman girişine konulan bisikletler yüzünden oldu. Eşim apartman yöneticiliği yaptığı için her durumda olduğu gibi sorunları yasal yoldan çözme girişiminde bulundu. Apartman yönetmeliği ile ilgili kitabın konu ile ilgili bölümlerini sevgili komşularımıza gösterdi ama ikna olmadılar. Klima takan komşumuza motoru balkon içine koyması gerektiğini söylediğimizde "Antalya'da dış yüzeye takan yok mu" cevabını verdi.Biz de, yönetmeliğe göre, bir kişi bile itiraz etse bunun mümkün olmayacağını söyledik . Sonuç olarak üç adet klimayı dediği gibi taktı komşumuz. Ama gerek bir sorunumuz olduğunda olumlu yaklaşımı ile gerek bahçesinden getirdiği sebzeleri balkonumuza koyarak yüzümüzde oluşturduğu tebessümle, aramızdaki buzları eritti. Biz de,olayın üzerine gitmedik. Bisiklet koyan vatandaşlar ise, tavır koymayı sürdürdüler...
Artık havalar serinlemeye başladığı için toparlanmaya başlamıştık. Üç yazdır bir türlü kısmet olup da, gelemeyen annem ve diğer akrabaları bir çağırayım dedim . Balkonda oturuyorlardı... Akrabalarımdan bir tanesi, ağzını burnunu kapatarak içeri girdi. Ne olduğunu sorduğumda , karşı apartmanın önünde bir adamın kürekle toprak aktardığını, rüzgarla tozların bizim balkona geldiğini söyledi. Baktım; inanın, bunu sadece ben değil orada oturan herkes gözlemledi. Adam özellikle balkona toz gelmesi için gereksiz yere toprağı savuruyor. Komşulardan birinin de söylediğine göre, -elbette hepsi değil - bazı yerliler "yazlakçı" diye adlandırdıkları "yazlıkçı" kesimden hiç haz etmiyorlarmış... Yaşam tarzları, kültürleri ,giyimleri farklı olduğu için olabilir diye düşünüyorum... Demin de belirttiğim gibi elbette hepsi için geçerli değil bu... Zira yine karşı apartmanların birinde, bahçede reçel kaynatan bir komşumuz, hiç samimiyetimiz olmamasına karşın adeta zorla reçel ,şurup verir bize...
Aynı belediyeye bağlı aynı yöredeki insanlar bile birbirini çekemez duruma gelmişken, varın siz Kürt-Türk, Alevi- sünni, sağcı-solcuların bir arada sorunsuz yaşamalarını hayal edin...
Eskiler boşa söylememiş çoğu şeyi... Rahmetli anneannemden duyardım "Sonradan görme, cavurdan dönme" derdi... Bazı "dönen"ler hazımlı olur ,uyum sağlar döndüğü yöne, bazılarının da mayası hazmetmeye uygun değildir, hazımsızlığı ölene kadar sürer. Sonradan görenler için de, aynı durum söz konusu...