Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '11

 
Kategori
Siyaset
 

Ezen ve ezilenlerin ince pedagojisi (II)

Ezen ve ezilenlerin ince pedagojisi (II)
 

Soğukkanlı bir çocuk masumiyetiyle düşünmeli ve aydınlığa öyle yürümeli


Freire’nin "Ezilenlerin Pedagojisi" adlı kitabı 1970 yılında yayınlandığından beri gerek eğitim gerekse siyasi eylem teorisi açısından devrim niteliğinde bir çalışma olarak değerlendirilmiştir. Freire, ezilenlerin kendilerini ezen ve bilinçlenmelerini engelleyen içsel ve dışsal yapıların üstesinden gelebilmeleri için bir “eylem teorisine” gereksinimleri olduğu tezinden hareket eder. Ezilenlerin kendi durumlarını içinden çıkılamaz bir durum olarak görmek yerine, “kısıtlayıcı ancak dönüştürülebilecek bir durum” olarak değerlendirmeleri gerekir. Bunun için ezenlerin ezilenler olmadan var olamayacaklarını görmeleri gerekir!

Freire’ye göre ezilmişlik gerçekliğinin dönüştürülmesi önünde şu engeller mevcuttur:

Ezilmişlerin durumunun tarihsel bir boyutu vardır ve bu iktidardakilerin şiddet eylemleri ile başlamıştır. Ezilenlerin şiddeti bu ilk şiddet eyleminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Ezilen/ezen çelişkisinin çözüldüğü durumlarda (örneğin devrimlerde) önceki ezenler kendilerini özgürleşmiş hissetmezler. Çünkü şimdi kendilerine göre barış içinde yaşama hakları (yani etraflarındaki her şeyi kendi hâkimiyetlerinin nesnesine dönüştürme eğilimleri) ezilenlerin insaniyetlerini kazanma isteğine boyun eğmek durumundadır.

Ezenler genellikle cehaleti mutlaklaştırma eğilimindedirler. Ezilenlerin yeteneklerine karşı derin bir kuşku geliştirirler ve onları yetersiz görürler. Koşullar izin verse bile, ezilmişlik durumunu reddettikleri ya da akılcı hale getirdikleri için ezenlerle dürüst bir diyalog geliştirmek mümkün değildir. Ezilmişlik gerçekliğinin dönüştürülmesinin önündeki bu engellerin üstesinden gelebilmek için Freire yine de diyalog yöntemini önerir. Ancak bu diyalog, ezilenleri kendi özgürleşmelerinin failleri haline getiren bir diyalog olmalıdır. Sloganlar ve bildiriler “ezilenleri evcilleştirme yoluyla özgürleştirmeye yarayan” monologlardır.

Söz (word) özgürleştirici diyalogun özüdür ve sözün iki boyutu vardır: düşünce ve eylem. Eğer söz eylem boyutundan arındırılırsa boş bir gevezeliğe (verbalism) dönüşür. Eğer yalnızca eylem boyutu vurgulanırsa söz bu kez de aktivizme (eylem için eylem) dönüşür. Diyalog, dünya üzerine düşünen (reflection) ve onu dönüştüren bir söz içermelidir, dolayısıyla da bir eylem (praxis). Birisi kalkıp da diğerleri adına doğru bir söz söylediğini iddia edemez! Çünkü doğru söz diğerleri adına, onlar için söylenemez, birlikte diyalog yoluyla söylenir. Diyalog, diyaloga katılanların düşünce ve eyleminin dönüştürülecek ve insanileştirilecek dünyayı birlikte ele aldıkları bir süreçtir ve bu nedenle birilerinin kendi fikirlerini diğerlerine dayattığı bir eylem olamaz. O bir yaratım sürecidir ve bir grup insanın diğerleri üzerinde hâkimiyet kurmasının bir aracı olamaz.

Diyalog aynı zamanda dünya ve insanlara yönelik derin bir aşk olmadan gerçekleşemez. Hâkimiyet ilişkisinde gerçek değil patolojik bir aşk vardır: ezenlerin sadizmi ile ezilenlerin mazoşizmi. Gerçek aşk ise cesaret ve ezilenlerin davasına adanmışlıktır ve ancak ezilmişlik durumu ortadan kaldırıldığında bu durumun imkânsız kıldığı gerçek aşka ulaşılabilir. Diyalog alçakgönüllülük, insanlığa, onun yaratıcı gücüne ve insanca yaşama isteğine inanç olmadan da olmaz.

Dolayısıyla diyalog aşk, alçakgönüllülük ve inanç üzerine kurulduğunda yatay bir ilişki haline gelir ve diyaloga katılanların karşılıklı güveni bu temelin mantıksal bir sonucu olur. “insanlardaki inanç bu dialogun a priori koşuludur, güven ise diyalog ile oluşur.” umut dolu diyalogun bizzat kendisi devrimci eylemdir.

Son olarak eleştirel düşünce olmadan gerçek diyalog da olamaz. Ancak eleştirel düşünce içeren bir diyalog eleştirel düşünce üretebilir. Halkın deneye dayalı bilgisinin eğitmenin eleştirel bilgisi ile kesiştiği noktada içinde bulunulan gerçekliğin nedenlerine ilişkin bilgi ortaya çıkar. Freire özgürleştirici eğitimin diyaloga dayalı bu yanını vurgulamak için “öğrenci” ve “öğretmen” gibi geleneksel roller yerine “öğretmen-öğrenci” ve “öğrenci-öğretmenler” gibi terimler kullanmaktadır.

Özetle;

Freire ezilmenin acısını çıkarmak için artık ezen olmak, böylece aynı düzeni değişik kişilerle yenilemekle kendini sürekli devam ettiren bir kısır döngüden çıkışın, sistemdeki yerimizi değiştirmekle değil, sadece sistemin ve düzenin ezmek ve ezilmek üzerine kurulu olan yapısını kökten değiştirmekle olabileceğinden söz ediyor…

Ezilen olmanın acısını ve ezene duyulan nefreti, yeni ezmelerin nüvesi olarak görmemeyi başarıp - ki bu gerçekten bir başarıdır-, bir kaldıraç olarak kullanmak gerek belli ki… Nefret nesnesini önce anlamak, anladığın şeyin bilgisiyle de o nesneyi dönüştürmek için soyut bir kaldıraç… Kaldıramazsak eğer, ezen ve ezilen konumlarını hiyerarşik bir yapının gelişim aşamaları olarak görmekten kurtulmadıkça ezilmeye devam edeceğimizi üstüne basa basa vurguluyor Freire! Bunun için de düşünce ve eyleme, diyaloğun önemine ve söylenecek sözün niteliğine vurgu yaparak bileşimindeki olmazsa olmaz gereklilikleri (aşk, alçakgönüllülük ve inanç) belirtiyor.

Bence üzerinde gayet derin düşünülmesi gereken bir öğreti. Ya sizce?

(yazının ilk bölümü için aynı başlıklı dünkü bloğa bkz.)

http://blog.milliyet.com.tr/Ezen_ve_ezilenlerin_ince_pedagojisi__I_/Blog/?BlogNo=304209

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..