Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '15

 
Kategori
İnternet
 

Facebook

Facebook
 

Harvard Üniversitesi öğrencisi Mark Zuckerberg  4 Şubat 2004’de (diğer öğrencilerle) başka insanlarla iletişim kurmak ve bilgi alışverişinde bulunmak için bir site kurar ve adını verirken tüm ABD Üniversitelerinde okuyan öğrenciler, öğretmenler ve çalışanlar için doldurulan ‘’Paper Facebook’’ formundan esinlenerek adını Facebook  olarak belirler.  Kelime anlamı her ne kadar ‘’Kitap Yüzü’’ olarak Türkçeye çevrilse de,   hayatımızdaki anlamını karşılamıyor sanırım bu çeviri.

Ben, Facebook’u ‘’ İşte Ben’’ ya da ‘’Benim sayfam’’ olarak çevirmeyi daha uygun buluyorum kişisel olarak. Başlangıçta üniversite öğrencileri arasında iletişim kurmak ve bilgi alışverişinde bulunmak üzere kurulan bu site, bugün genel kullanımına bakıldığında’’Anı Defteri’’ niteliğini taşıyor gibi bir görüntüde. İnsanlar, bireysel özelliklerini, sitenin belirlediği seçenekler içinde tercih kullanarak,  dünyaya sunuyor ve sonrasında da arkadaşlarını, yakınlarını ya da arkadaşlık kurabileceği diğer insanları seçiyorlar.  Ekim 2012 istatistiklerine göre de 1 milyarın üzerinde kullanıcısı var Facebook’un.

İnsanlar bu siteyi nasıl kullanıyorlar; aslında bu soru çok geniş kapsamlı araştırmaları gerektiren yanıtlar bekliyor . 2008 yılından beri bu sitenin kullanıcısı olarak bazı gözlem ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum ben de.

Sitedeki profil sayfalarını birer ayna olarak görüyorum mesela, öncelikle de kendimize!’’Doğdu’’ tanımlamasının altını dolduran ve en azından kendisine ailesi – ebeveyni tarafından aktarılan bilgileri giren hiçbir arkadaşıma ya da rastgele açtığım profil sayfalarında herhangi bir kişiye rastlamadım. Kabaca şöyle diyebilirim ki,  kimse doğumu ve sonrası ile bilgileri –ben de bu grubun içindeyim – sayfasında paylaşmıyor! Buradan ‘’paylaşmak’’ kavramına geçersek; kim, kimle/kimlerle neyi, nasıl, paylaşıyor? Eğer bilim/sanat ve benzeri alanlarla ilgili çok sayıda sayfa- grup- topluluktan söz ediyorsak, buralarda gerçekten de bilgi paylaşılıyor, hatta akademik bir eğitim ciddiyetinde.  Ya kişisel bilgilerimiz, bunları kimle/kimlerle, hangi sınırlar ölçüsünde paylaşıyoruz? Profil adımız, eğitimimiz, mesleğimiz, medeni durumumuz ve benzeri bilgileri ne ölçüde belirtiyoruz?  Ve günlerimiz, aylarımız, yıllarımızı nasıl ‘’paylaşıyoruz’’ arkadaşlarımız ya da izin verdiğimiz ölçüde dünya ile! Nerede ise kullanıcı sayısı kadar değişkenlik gösteriyor profil sayfalarındaki paylaşımlar.

Facebook’un- 1 yıllık- geçmişe dönük hazırladığı bir uygulama ilginçti: geçirdiğimiz 1 yıl boyunca paylaştıklarımız video olarak sunuluyordu. Ancak oldukça önemli sorunlar da yarattı bu uygulama; bir yıl önce sağlıklı, huzurlu, mutlu, ekonomik anlamda üreten bir insan iken sonraki yılda evliliği bitenler, sevdiğinden ayrılanlar, sağlıkları ciddi ölçüde bozulanlar, iflas edenler, hepsinden daha önemlisi yakınlarını /sevdiklerini kaybedenler son derece üzücü bir noktaya geldiler!

Bir başka konu sahte profiller; buralarda yapılan paylaşımlar, gerçek kişileri ne ölçüde yansıtıyor,  kötü amaçlarla kullanılması ve profil sahibi başka insanların rahatsız edilmesi- taciz/şikayet vb.- söz konusu olabiliyor. Ve sanırım insanlar gerçek kimlikleri ile yapamadıklarını sahte profiller üzerinde gerçekleştirmeye çalışıyorlar.  Elbette herkesin gerçek kimliğini belirtmeden ya da rumuzla başkalarını rahatsız etmediği sürece dilediği paylaşımı yapma özgürlüğü var. Bunun edebiyat ve sanat dünyasında da geçmişten bugüne örneklerini görmek mümkün; mahlas (müstear isim-  takma ad)  kullanan şairler, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, muhtemelen daha özgürce ve yaratıcılıklarına sınır koymadan eserleri ortaya çıkarabildikleri için bu seçimi yapmış olabilirler.

Sosyal paylaşım siteleri her türlü değerin kolayca tüketildiği bir dünyada, belki de sesimizi duyurmak, düşünsel, bilimsel, edebi, sanat vb. alanlarda ortak paydalarda buluşmak için seçtiğimiz bir iletişim yolu ve öncelikle de kendimize ayna tutuyor. Ve yazılar, resimler, filmler hepsi  bizden geleceğe ayak izlerimizi bırakıyor!  Gönül; barış içinde ve özgürce,  sevdiklerimizin, arkadaşlarımızın, dostlarımızın, hayatın içinde belki de hiç yüz yüze gel-e-meyeceğimiz ama bizim için değerli olan insanların, bu yolculuğa eşlik etmesini istiyor!   

Nilgün

 

  

  

 

 
Toplam blog
: 12
: 134
Kayıt tarihi
: 19.04.15
 
 

Yazmaya bir başlarsın, devamı gelir! Psikoloji Eğitimi aldım. İnsana dair, insana yakın olmay..