Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '17

 
Kategori
Anılar
 

Fransız Teğmen Dostum

Fransız Teğmen Dostum
 

NATO SHAPE Belçika-Mons 1978
 
Bilardo salonunda Fransız bir teğmenle tanışmıştım. Bana bilardonun temel inceliklerini gösterirken dünya insan davranışları ve yaşam bozuklukları üstüne sohbet ederdik. Toplumsal takdir görmek uğruna yaşantılarını bireysel özgürlüğe kapatanları ahmaktan sayardı. Ben de derdim ki, “Toplumsal faydacı olamayan kimse de bireysel yaşam özgürlüğünü korumakta çok zorlanır”. Toplumsal kahramanlığa tamah etmeden, toplumsal faydacı özgür bireyler olma noktasında anlaşıp el sıkışırdık.
 
Fransız teğmen o küçük purolardan içiyordu. O kadar sık içiyordu ki onu ağzında purosuz gördüğümü hatırlayamıyorum. Fakat bu halini bireysel yaşam bozukluğuna bir örnek gösterecek kadar da dürüsttü… Şakacı, delişmen, her zaman gülümser dursa da hiçbir zaman kıkırdayarak gülmezdi. En kaba şeyleri en zarif bir tavırla o kadar tatlı bir dille söylerdi ki karşı çıkan olsa da asla alınan olmazdı. Günlük İngilizce diliyle çok iyi konuşmasının yanında, tanışıp görüşmeye hoş ve tatlı şeyler katan edebiyatın çiçek kokulu dilini de ustaca kullanırdı. “Aşkı umursamadığı halde bir kadının kendine âşık olmasına izin veren erkek, yapabileceği en büyük zalimliği yapmış olur” derdi.
 *
(Evet ya, aşkı kendi kalbinde gerçekten hissedemeyen hiçbir kalbe dokunmasın. Hiçbir erkek plastik kalbinde büyütüp açtırdığı duygularını aşk çiçeği diye kadının eline tutuşturmasın. Böylesi zalim erkek sadece kadının değil erkek neslinin de mutluluk nedenini baltalar; bu yüzden görüldüğü yerin dibine batırılmalıdır)
 
Çoğu erkek kendini yaratılıştan üstün sayma budalasıdır. Onlara göre kadın erkeğin kırılınca değiştirilebilir oyuncağıdır. Fransız teğmen de kendini beğenmiş erkeğin kibrinden çıkma bir fıkra anlatmıştı:
*
“Tanrı dağları yaratınca, şöyle bir bakıp : ‘Çok heybetli bir güzellik oldu’ demiş. Ormanları ve dereleri yaratıp bakmış ve " Mükemmel bir uyum oldu" demiş. Hayvanları yaratmış; "Of ki of! Süper oldu elime sağlık" demiş. Sonra erkeği yaratmış; "Heyt be! İşte tanrısal sanat budur " demiş.
 
Tanrı durduk yerde, daha iyisini yapabileceği duygusuna kapılmış ve kadını yaratmış... Eserinin karşısında dikilip biraz durmuş; sağından bakmış beğenmemiş, solundan bakmış hiç beğenmemiş; "Bunu düzeltmek kıyamete kalır; neyse bu da kendi makyajını yapsın artık" deyip dinlenmeye çekilmiş…”
*
“Çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır” yalanı da sanırım bu fıkrayı kendine iltifat sayan budala bir erkek tarafından söylenmiştir. Hani, "erkeğim; bakımsız bile güzelim" demek ister gibi... Bedensel çirkinlik zaman ve yaşam biçimiyle görecelenmiş kültürel betilere bağlı bir niteliktir. Nice güzeller bazı kültürlerde çirkin sayılabilir. Bedensel endamı niteleyen güzellik inkâr edilemez; ancak, asıl güzellik gönül zarafetiyle ortaya çıkar ki yaratılıştan değil, yaşayıştan gelir. Yaratılıştan olanı ayıplayamam da, yaşayıştan olmayan güzelliği ayıplarım. Yani sözün gerçeği, “Çirkin kadın yoktur, somurtan kadın vardır” derim.
 
Muharrem Soyek
***
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..