Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '14

 
Kategori
İnançlar
 

Geleceğin İslam'ı ve Dindarı farklı olacak (8)

Geleceğin İslam'ı ve Dindarı farklı olacak (8)
 

Kıyametin nedenleri daha iyi anlaşılacak. Şükür ve çevre bilinci artacak

Bir mehdinin veya Mesihin gelerek tüm dünyaya barış getirmesi, her şeyi düzene kavuşturması beklentisi boşunadır.

Peygamberler bile tüm insanları inandıramamışlardır. Hatta yakın akrabaları ve aileleri içinde bile onlara inanmayanlar vardır.

Değil mehdi,  peygamber olsa bile, bir insanın, buzulların erimesi, iklim değişiklikleri, yok olan canlılar, erozyonla yok olan topraklar gibi,“uçlarından eksilen” dünyayı eski haline getirme gücü yoktur.

Düzeltmesi gerekenler, düzeni bozanlardır. Yani biziz!

Bile bile yanlış yapmaya devam edeceğiz, sonra bir mehdi gelip düzeltecek ki, biz yine aynı şeyleri yapmaya devam edelim.  

“O kimselerdir ki, Dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir de onlar sanayileşme/iş bakımından hala iyi şeyler yaptıklarını sanırlar .”(Kehf,  104)

” Hala görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?”(Enbiya, 44)

Kıyamet alametleri arasında kadınların giyim kuşamı yoktur.

Gerçek Müslüman erkekler kardeş kadar güvenilecek emin insanlardır.

“Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştirler.” (Hucurat, 10)

Yeşilin yok olması, hava-su-toprak kirliliği, gen teknolojisi Allah’ın yarattığını bozmak olarak en çok dindarım diyenlerin karşı çıktığı konular arasında yer alması gerekirken, ne yazık ki, çoğunluğu için saç teli kadar değer taşımaz.

İnsanların çoğunun, nükleer silahlara ve nükleer santral artığı çöpler üretmeye karşı olmak gibi bir sorunları da yoktur.

Hatta, Allah’ın şükredelim diye yarattığı gözler gönüller açan manzaraya bakar, sonra tükürür gibi çöpünü bırakır, manzarayı, piknik yerini, sahili mide bulandıran çöp manzarasına çevirir gider.

Ona göre, domuz eti, yağı vs. karışmamış ise, bir yiyecek dini açıdan pis değildir. Yani boyalı, katkılı, tadı hoş ama içinde ne olduğu bilinmeyen şeyleri yemenin dini olarak bir sakıncası yoktur.

“Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızklardan yiyin!” (Maide, 14, 63, 88)

Kur’an’a göre, “kulakları yarılmış”, kulakları numaralanmış, yaratılışlarına uygun olmayan besinlerle, ilaçlarla ve hormonlarla şişirilip sanayi ürünü haline getirilmiş hayvanların hepsi “yaratılışı değiştirilmiş hayvanlar” dır.

“Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: ‘Senin kullarında belirli bir pay elbette alacağım. (…) Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah’ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler.’ (…) Şeytan onlara söz verir, ümit verip hayal kurdurur. Ama o onlara bir aldanıştan başka hiç bir şey vaat etmez.”(Nisa, 98/4, 119-120)

Gen teknolojisi için öne sürülen, yoksul ülkelere yardım, daha çok verim de kandırmacadır.

“İnsanlardan öylesi vardır ki, onun Dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah’ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır. Yanından ayrıldığında /işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için ise koyulur.”(Bakara, 204)

Dünyada istendiğinde tarım yapılabilecek milyonlarca hektar boş arazi ve milyonlarca da seve seve küçük çiftçi olabilecek insanlar vardır. Tohumun katır gibi kısırlaştırılıp firmaların patentli ürünü haline gelmesi sadece satanları zengin ediyor. Çeşitler azalıyor, toprak-hava-su zehirleniyor.

Yeryüzünde şimdiki açlığın sebebi üretim veya verim sorunu değil, adaletsiz paylaşım sorunudur.

Bir tohumdan bir ağaç çıkıyor.

Ama güçlü azınlık güçsüz çoğunluğun ekonomisini bozuyor. Tarımını baltalıyor. Paylaşmak yerine tüketemediğini çöpe dönüştürüyor.

Bu gidişin sonu herkes için geri dönülmez açlık ve kıtlık olacak.

Evcil hayvan cinslerinin bile, en çok et, süt, yumurta verenleri seçilip diğerleri yok olmaya terk ediliyor. Ama genetik çeşitlilik azaldıkça direnç düşüyor. Risk artıyor.  Çünkü tek cins olduğunda tek zararlı veya tek hastalık tümünü yok edebiliyor.

Aşağıdaki ayetlerden anlaşıldığına göre, artık hiçbir şeyi eski haline getirmemiz mümkün değil. Geri dönülmez aşamaya geldik.

Ancak toptan bir çabayla sonu getirecek süreci geciktirmek, kalanı kurtarmak mümkün.

İnsanların çoğunluğu, saatli bir bombanın varlığından emin olmak için önce bombanın patlamasını bekler gibi, sorumluluğu bilim adamlarına, çevrecilere, politikacılara atmış bu konulara kafa bile yormuyorlar.

“Yaklaşmakta/yaklaşacak olan yaklaştı. Onu Allah’tan başka kaldıracak /uzaklaştıracak yok. Şimdi siz bu sözden mi hayrete düşüyorsunuz? Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz. ”(Necm,  57-62)

“Eğer doğru sözlüler iseniz, bu vaat ne zaman?”derler. De ki:’Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır. Senin Rabbin İnsanlara karşı gerçekten lütufkârdır; fakat çokları şükretmezler”(Neml, 71-73)

Kur’an’da kıyametin tasviri de yer alır.

Kur’an’da daha önce yok olan uygarlıklar anlatılırken, bazen deprem yerine korkunç titreşimli ses tanımı geçmektedir.

“ Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda sönüverdiler.” (Yasin,  28-29)

İsrafil adlı meleğin sur’u çalması olarak sembolize edilen ses de çok yüksek bir titreşim-enerji, dalga vb.dir.

“Bunların beklediği de sadece, en küçük gecikmesi olmayan o müthiş titreşimli tek sestir.”(Sad, 15)

Bu sesin, enerji dalgasının(?) çarpmasıyla (Kaaria) atmosfer parçalanacak. Atmosfer, manyetik alan yok olduğu için her şey yanmaya başlayacak ve ortalığı duman kaplayacak, ışık ve yıldızlar görünmez olacaktır.

“O Kaaria, o şiddetli ses çıkararak çarpan; nedir Kaaria?(…)O gün insanlar, çırpınarak yayılmış pervaneler gibi olurlar.” (Kaaria, 1-4)

“Artık sen göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle.”(Dühan,  10-11)

Atmosfer, manyetik alan yok olunca radyoaktif ışınlara karşı koruyucu kalmayacak.

 “Eğer inkâr ve nankörlüğe saparsanız, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden nasıl korunacaksınız? “(Müzzemmil, 17)

Sular buharlaşıp yok olacak.

“ yeryüzündeki her şeyi bitki bitirmeyen/kıtlık ve ölüme yol açan kupkuru bir toprak haline elbette getireceğiz.”(Kehf, 8)

“Yemin olsun o alevlerle kaynatılıp, köpürtülmüş denize” (Tur, 6)

Dünya o kadar büzülüp küçülecek ki, dağlar tamamen gözden kaybolacaktır.

“Sana dağlardan soruyorlar. De ki: Rabbim onları un-ufak edecektir. Yerlerini bomboş, dümdüz bırakacaktır. Yerlerine bir eğrilik de bir yumruluk da görmeyeceksin.” (Taha, 106-107)

Güneş sistemindeki tüm yörüngeler sapacak, gezegenler ve Ay Güneş’e doğru çekilecek, Güneş de büzülüp küçülecek ve Güneş sistemi yok olacak, „ beyaz cüce” veya kara delik haline gelecek. (Büzülüp-dürülme konusunda, sönmüş güneşlerin artıkları olan nötron yıldızlarının bir çay kaşığını dolduracak kadar toprağının 100 milyonlarca ton ağırlıkta olduğu örnekleri fikir verebilir!)

“Güneş büzülüp dürüldüğünde, yıldızlar ışıklarını yitirdiğinde, denizler kaynatıldığında, göğün örtüsü soyulup indirildiğinde” (Tekvir,  1-3, 6, 11)

Bizim güneş sistemimiz yok olduktan sonra ise-kâğıt üzerinde yapılmış bir projeyi dürüp bir tarafa kaldırıp, başka bir sayfaya yeni bir projeyi çizmek kadar kolay bir biçimde- bizim güneş sistemimizden arta kalan madde yeni oluşumun ana malzemesini oluşturacak, bir başka yaratılışla başka gezegenler bunların yerini alacaklar.

“Gün olur göğü yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratışta başladığımız gibi onu baştan yaparız.”(Enbiya, 104-105)

Ancak kıyamet saati hakkında bilgi sahibi olmak olanaksızdır. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir tarih belirlemek ve tahmin yapmak imkânsızdır.

“Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler.” (Şura, 18)

Evren büyüklüğüne rağmen çok hassas dengeler üzerinde duruyor.

Dünya şimdiye kadar geçirdiği pek çok aşamalarda yok olmadı. Hepsi çok uzun sürelerde gerçekleşti. Ama bizim neden olduğumuz çok kısa süredeki büyük değişiklikler belki koruma duvarımızı zannettiğimizden fazla etkiliyor. Dünyayı dış etkilere, zararlı ışınlara daha açık hale getiriyor. Dünyayı yok edecek bir felaket ise, Güneş sisteminin tamamen yok olmasına neden olacak.

“Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.”(Ahzab, 72)

Sahip olduğumuz teknolojinin hiç bir zaman ne uzak yıldızlardan gelecek “ışığı” veya  “titreşimi”, ne depremi, ne de tsunamileri durduracak güce erişemeyeceğini, üstelik bunun ne zaman olacağını hiçbir zaman bilemeyeceğimizi bilerek Dünyaya sahip çıkmamızın zamanı gelmiş ve geçmek üzere olduğunu artık kavramamız gerekiyor.

“Kıyametin ansızın tepelerine inmesinden başka neyi bekliyorlar? Onun belirtileri zaten gelmiştir. O onlara gelip çatınca ibret almaları neye yarar?”(Muhammed, 18)

Sonuçta seçim tüm insanlığın. Ya aynı gemide olduğumuzu, gidecek başka Dünyanın olmadığını bilerek davranışlarımızı değiştireceğiz, şükrederek yaratılmışı koruyacağız. Ya da ne zaman nereden geleceği belli olmayan bir titreşimle yok olup gideceğiz?

                                                                                                                     

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..