Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '15

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

Gelişime tanık olmak

Gelişime tanık olmak
 

Bir öğretmeni en çok mutlu eden şey nedir diye sorsam ne cevap verirdiniz? Ders vermek, birçok öğrenciye sahip olmak ya da öğrencileri tarafından sevilmek mi? Bence bir öğretmeni en çok mutlu eden şey öğrencilerinin gelişimine tanık olmak… Gün be gün öğrencilerinin gelişimini ve ilerlemesini görmek ve zaman içinde öğrencilerinin ne kadar geliştiğini fark etmek… Geçen hafta yaşadığım şey tam da buydu.
 
Geçen hafta grup dersine gittiğimde dersten önce her zamanki gibi öğrencileri gözlemledim ve o gün nasıl bir ders istediklerini anlamaya çalıştım. Öğrencilerin çoğu o gün denge duruşları çalışmak istiyordu. “Ne zamandır denge duruşları çalışmadık. Bugün denge çalışabilir miyiz?” Tabii ki çalışırız. Ama zirve duruşu ne olmalı? Buna karar vermeliydim. Bir sürü zirve duruşu geçiyordu aklımdan ve o an içlerinden bir tanesini seçemedim. Ben de o günkü derste denge duruşları arasında bir akış yapmayı düşündüm. Oldukça ileri seviyede bir ders olacaktı. Ama yaklaşık iki yıldır aynı grupla çalışmaktaydık ve bu akışı kolaylıkla yapabileceklerine inanıyordum.
 
Başlangıç meditasyonu sonrasında dört ayak üzerinde denge çalışmasıyla başlamıştık. “Vyaghrasana” (kaplan duruşu) sonrası “marjaryasana-bitilasana” (kedi-inek esnetmesi) ile omurgayı dengeledikten sonra bir “vinyasa” (akış) yapıp “tadasana”ya (dağ duruşu) gelmiştik. “Surya namaskara” (güneşe selam) serileriyle bedeni ısıttıktan sonra denge çalışmalarına başladık. Önce sol ayak üzerinde köklenip sağ bacağı dizden büküp yere paralel olacak şekilde kaldırdık. Beş nefes bekledikten sonra aynı şeyi sağ ayak yerdeyken denedik. Bir “vinyasa” sonrası “tadasana”ya geçip bu sefer sol ayak üzerinde köklenip sağ bacağı düz bir şekilde öne uzattık. Beş nefes bekledikten sonra sağ ayak yerdeyken sol bacağı öne düz bir şekilde uzattık. Yine bir “vinyasa” ve “tadasana”… Sol ayak yerdeyken “vrksasana” (ağaç duruşu) yaptık. O günkü grup için “vrksasana” artık zor bir denge duruşu değildi. Bu duruşu biraz zorlaştırmak gerekiyordu. Ne yapabilirdik diye düşünürken, gözler kapalı bir şekilde “vrksasana” denetmeye karar verdim. “Vrksasanada beklerken ilerde bir nokta seçin ve gözlerinizi o noktaya dikin. Şimdi yavaşça gözlerinizi kapatın ama gözler kapalıyken hala o noktaya baktığınızı farz edin. Dengenizi kaybediyorsanız, gözleri azıcık aralayın ve tekrar o noktaya odaklanın. Şimdi tekrar gözleri kapatın ve gözler kapalıyken dengede kalmaya çalışın.”
 
Gözlerimiz açıkken dengemizi sağlamak daha kolaydır.Oysa gözler kapalıyken, beyne veri gitmemektedir ve beden pozisyonunu, konumunu algılamakta zorlanmaktadır. Dolayısıyla gözler kapalıyken bedenin dengesini bulması oldukça zor hale gelmektedir.
 
Denge dediğimizde, vestibüler ve propriosepsiyon sisteminden bahsetmek gerekmektedir çünkü her iki sistem de dengemizi sağlamamıza yardımcı olur. Vestibüler sistem, memeli hayvanların dengesini sağlayan ve bizlere hareket kabiliyeti ve denge duygusunu hissettiren sistemdir. Kulağın içinde bulunur ve göz hareketlerini kontrol eden ve bedeni dik tutmamızı sağlayan kaslara sinyal yollar. Beynimiz, kafatası içindeki bu sistemden gelen bilgileri kullanır ve böylece bedenin dinamiklerini ve hareketlerini, pozisyonlarını algılar.  Kısaca, vestibüler sistem iç kulakta bulunan ve başımızın konumu hakkında bilgi veren bir sistemdir.
 
Propriosepsiyon ise eklemlerin boşluktaki pozisyonunu, konumunu, hareketini algılama duyusudur. Eklemde yer alan kapsül ve bağlar, eklemin etrafındaki kas dokusu ve tendonlar, içerdikleri bir takım özelleşmiş hücreler aracılığıyla merkezi sinir sistemimize sürekli uyarılar yollar. Bu uyarılar sayesinde, vücudumuzdaki eklemlerin ve kasların uzaydaki konumundan, pozisyonundan, gerginliğinden ve basınç durumundan haberdar oluruz. Kişinin bir hareketi doğru, sağlıklı ve koordineli yapabilmesi için gelişmiş bir propriosepsiyon duyusunun olması gerekmektedir.
 
Gözlerimiz sayesinde de uzuvlarımızın yeri hakkında bilgi sahibi oluruz. Yani gözler açıkken kolumuz nerede, bacağımızı 90 dereceye kaldırabildik mi yoksa bacak 45 dereceye kadar mı kalktı gibi bilgilere ulaşmamız çok kolay. Gözlerimiz açık, görebiliyor ve bilgiye ulaşabiliyoruz. Ancak gözler kapalıyken bu tarz bilgilere ulaşmamız o kadar da kolay değil. Bu yüzden de gözler kapalıyken denge duruşları çok daha zor…
 
O günkü derse dönecek olursak, gözler kapalıyken “vrksasana.” Beden nerede, kollar kalbin önünde dua pozisyonunda birleşebildi mi, bükülü bacak diz kapağının üzerinde mi yoksa altında mı, yoksa o bacağı diz kapağının üzerine çıkarabildim mi? Tüm bunları gözler kapalıyken fark etmek…
 
“Vrksasana”dan sonra bir “vinyasa” ve “tadasana”da nefeslenmek… Sırada bir denge akışı vardı. “Vrksasana”, “garudasana” (kartal duruşu), “virabhadrasana III” (üçüncü savaşçı), “urdhva prasarita eka padasana” (ayakta bacakları ayırma), “utthita hasta padangusthasana” (el ayağa uzatılmış duruş) önde ve yanda ve “natarajasana” (dansçı)…
 
Üst üste denge duruşları… Dengeyi kaybetmeden… Bakış açısını kaybetmeden ve havadaki ayağı yere indirmeden hatta değdirmeden… Demiştim ya, ileri seviyede bir ders diye… Ve bir öğretmeni en çok mutlu eden şey nedir? Öğrencilerindeki ilerlemeyi ve gelişmeyi görmek… İki sene içinde öğrencilerin dengelerinin ne kadar geliştiğini ve tüm denge duruşlarını ayaklarını yere değdirmeden yapabildiklerini görmek… Her şeye değerdi.
 
Bu kadar denge çalıştıktan sonra “malasana”da (dua tespihi/çelenk duruşu) dinlendik. O sırada aklıma bir fikir daha geldi. Madem bu kadar denge çalışmıştık, neden bir de “bakasana” (karga duruşu)  denemiyorduk? Derse yeni gelen öğrenciler de vardı. Yeni gelen öğrencilerden “malasana”dan bedenin ağırlığını öne doğru verip ayakları tek tek yerden kaldırmayı denemelerini istedim. Eski öğrencilere de doğrudan “bakasana” denemelerini söyledim. Eski öğrencilerin hepsi “bakasana”yı yapabildi. Yapabildi derken, hepsi asanayı yaptı ve en az beş nefes kalabildi.
 
Bedeni dengeleyen ve dinginleştiren duruşlardan sonra uzun bir “savasana” (derin gevşeme ve dinlenme pozisyonu) yaptık. Dersi, bedenin dengesinin günden güne değişebileceği, bedenin sağı ve solunun denge ve gücünün birbirinden farklı olabileceği, yoganın amacının aslında dengeyi sağlamak ve bedenin eril ve dişil tarafı arasındaki dengesizliği en aza indirgemeye çalışmak olduğunu hatırlatarak ve yogada ve günlük hayatımızdaki amacımızın zıt kutuplar arasında dengeyi bulmak ve sağlamak olmasını dileyerek bitirdim.
 
Ders sonrası eve dönerken yolda aklıma takılan soru şuydu: Bir öğretmeni en çok mutlu eden şey nedir? Birçok yerde ders vermek mi, birçok öğrenciye sahip olmak mı, öğrencileri tarafından sevilmek mi? Sahi neydi bir öğretmeni en çok mutlu eden şey? Öğrencilerinin gelişimine tanık olmak… Öğrencilerinin her geçen gün bedensel, zihinsel ve ruhsal olarak ne kadar geliştiklerini ve ilerlediklerini görmek ve onlarla daha çok büyümek ve gelişmek…
 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..