Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '16

 
Kategori
Sinema
 

Genius/ Fırtınalı Hayatlar

Genius/ Fırtınalı Hayatlar
 

A. Scott Berg’ün, “Max Perkins: Editor of Genius” isimli kitabından uyarlanan “Genius” , 1920’ler New York’unun yazın dünyasında kapalı kapılar ardında karanlıklarda kalmış bir süreci aydınlatıyor, daktilonun siyahı ve kağıtların kırık beyazının arasında gidip gelen bir ışığın eşliğinde.

Kendini  yayınevlerine kabul ettirmeye çalışan, yazdığı sayfalar dolusu betimlemeleri ve uzun otobiyografik romanları ile New York’taki yayınevlerinin kapısını aşındırmaktan umutsuzluğa düşmüş Thomas Wolfe (Jude Law), hüsranlarından birini daha editör Maxwell Perkins’in (Colin Firth) soğuk ve mesafeli tavırlarının karşısında Charles Scribner’s Sons yayınevininde de yaşayacağını düşünür.

Ancak Perkins ise uzun uzadıya yazan bu hoyrat adamın yazdıklarındaki dehayı bir an önce gün ışığına çıkarmak ister. Bunun için hemen işe koyulmaya hazırdır. Zira Perkins’in işine gösterdiği ilgi herkesten ve her şeyden fazladır. Beş kızı ve karısıyla yaşadığı konakta, çoğu zaman kitapların taslaklarına her şeyden daha yakındır.

Thomas Wolfe ise kendini yazmaktan alamamanın yanı sıra, Aline Berstein (Nicole Kidman) ile tutku dolu ve dengesizce bir aşk yaşamaktadır.

Wolf ve Perkins’in sıkı çalışmaları sonucu çıkan ilk kitap,  insanların çoğununun ücretsiz yemek alabilmek için kuyruklarda beklediği buhran yıllarında yayınevinin en çok satan kitaplarından biri olur. Ekonomik koşulları düzelen ve edebiyat çevrelerinde hatırı sayılır bir yer edinen Wolfe’un,  Aline Berstein’a olan tutkusu,  artan şöhretiyle birlikte azalmaya başlar. Daha çok yazmak, daha çok satmak, daha çok tanınmak, onun için her şeyin üstündedir.  Wolfe’un artan hırsları, Berstein’ı çıldırma noktasına yaklaştırır,  Perkins’i  de bezdirir.

Perkins  filmin açılış sekansında yağmurlu ve karanlık bir atmosferde kameranın odaklandığı insanların ayakları gibidir, hem Wolfe hem  Fitzgerald, Hemingway gibi hatırı sayılır pek çok yazar için de bu böyledir. Görünen  her zaman yüzdür ama o yüzü ayaklar olmadan taşımanın zorluğu da aşikardır. Filmin adı olan Genius, her ne kadar Wolfe’un dehasına işaret ediyor olsa da Perkins’in,  vücudun dikkat çekmeyen organları  ayaklar gibi,  yüzleri bir yerden bir yere taşıyan ve kuytuda kalan dehasına da işaret ediyor.

“Genius”, Wolfe’un hikayesinden  merkezini yavaş yavaş Perkins’ e kaydırıyor ve Perkins’in Wolfe ile olan dostluğunun başlangıcından ve adeta baba oğul gibi olan ilişkilerinin gelişimine doğru gittikçe, Perkins’in soğuk ve mesafeli hallerinin ardında saklı kalan dürüst, iyi kalpli, anlayışlı adamı da titizlikle ortaya çıkarıyor.

Filmin mizanseni dönemin koşullarını yansıtırken kendi içinde mekân, kostümler, karanlığa yakın ışık tercihi ile bir bütünlük oluşturuyor.

Ancak filmin biçimsel düzlemine pek katkı sağlamayan olağan kurgusu zaman zaman ritmi düşürse de Amerikan edebiyatının bu önemli isimlerine odaklanan Genius, sinemaseverlerin ilgisini hem bu İki Genius adamın üretim süreçleri hem de filmin görsel atmosferinin gücü ile hak ediyor

 
Toplam blog
: 10
: 333
Kayıt tarihi
: 26.03.16
 
 

Sinema Tv Yüksek Lisans Mezunuyum.  Psikoloji, felsefe ve nörobilim alanlarında okumaktan keyif a..