Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Gezginlerin vazgeçilmez mekanı "Eğrigöl"

Gezginlerin vazgeçilmez mekanı "Eğrigöl"
 

Adına münhasır bir doğa harikasıdır Eğrigöl. Toros Dağları'nın eteğinde 2100 rakımıyla ihtişamlı bir manzara sunar ziyaretçilerine. Fotoğraf sanatçıları, doğa gezginleri, endemik bitki araştırmacıları, kuş ve kelebek gözlemcileri, balıkçılar ve piknikçiler için Eğrigöl vazgeçilmez mekanlardan birisidir. Kimi zaman uğrunda gecenin bir yarısı yollara düşülür, kilometrelerce yol kat edilir, yağmurunda ıslanır, ayazında üşünür ama hiçbir engel bu tutkuyu vaktinde yaşamaktan alıkoyamaz. Bahar yaklaştıkça Eğrigöl hasreti had safhaya ulaşır. Nihayet Mayıs Haziran ayları gelince rahmetli dağlar yolunu gözleyenlere davetiyesini çıkarır. Lakin Eğrigöl'e geçiş için kullanılan Geriş Dağı öyle kolay kolay geçit vermez.

Her yıl Eğrigöl'e ilk çıkanlar arasında muhakkak Hasan Sayın ve ben olurum. Bu sebeple yol ve hava durumunu öğrenmek isteyenler haftalar boyunca benden haber bekler. Çoğu zaman dayanamayıp beni ararlar. İstanbul’dan, Antalya’dan, Mersin’den, Karaman’dan, Konya’dan ve daha birçok yerden arayan gezginler yol durumunu öğrenir, şartlar uygunsa Dedemli’ye gelir, çayımı içer, hoş sohbet ve güzel dostluklarla yolculuklarına uğurlamaya çalışırım.

Fotoğraf sanatına gönül vermiş dostlarıma bu tırmanışı hep birlikte yapacağımıza dair söz vermiştim. Ercan Duymaz, Ahmet Fatih Salur, Halil Şimşek, Mehmet Ali Palabıyık, Yakup Çetin, Hasan Sayın ve kızı Ümmühan Sayın ile birlikte Eğrigöl'e yılın ilk tırmanışını yapmaya karar verdik. Takvimler 6 Haziran’ı gösteriyordu. Sahil bölgelerinde insanlar denize girmeye başlamış, yurdun birçok yerinde ağaçlar çiçek açmış hatta meyveye durmuş olduğu bir zamanda Toroslarda metrelerce karla mücadele edeceğimizi düşünmek apayrı bir keyif veriyordu bize.

Yolculuğumuzda yiyeceklere, kıyafetlere ve daha da önemlisi fotoğraf makinalarımızın şarzına dikkat etmemiz gerekir. Bol oksijenli temiz dağ havasının ne kadar acıktırdığını daha önceki gezilerimde tecrübe etmiştim. Zira bu kez hem kilometrelerce yol yürüyeceğiz hem de enerjimizi daha fazla harcayacağız. Bu sebeple doyurucu, tok tutan ve yükte hafif erzakları bir gün öncesinden hazırladık.

Yolların donu çözülüp çamur olmadan arabalarımızla gidebildiğimiz yere kadar gidip, fotoğraf çekmek ve güneşin en uygun vaktinde gölde olmak için erken vakitte yola çıkmamız gerekir. Güneşin varlığından ve yokluğundan en iyi derecede faydalanmak için gece 5 ‘te Dedemli’den yola koyulduk.

Eğrigöl’ün en kritik geçiş noktası olan Geriş Dağı’na güçlükle varabildik. Güneşin doğuşu ile birlikte sabah kahvaltımızı burada yaptıktan sonra sırt çantalarımızı yüklendik ve 10-12 kilometrelik yolculuğa Bismillah dedik.

Karları teperek Geriş Dağını aşmaya başardık. Ancak asıl zorlu mücadele bundan sonra başlıyordu. Sürekli vadilere inip çıkarak, engebeli ve kayalık arazide, sırtımızdaki azık ve makinalarla sabırla ilerlememiz gerekiyordu.

Geriş Dağının arka yüzünde usta bir peyzajın elinden çıkmış gibi öbek öbek göklere uzanmaya çalışan papatyaların arasında fotoğraf makinalarımıza büyük görevler yükledik.

Asıl güzelliklerin bizi daha ileride beklediğini bilerek yolumuza devam ediyoruz. Ama ne mümkün! Tabiatın sergilediği büyüleyicilik karşısında her manzaraya, her çiçeğe objektif tutmaktan kendimizi alamıyoruz. Tabiat yeniden canlanıyor, kuşlar, böcekler, kelebekler, çiçekler ve hatta taşlar bile bu canlanışa eşlik ediyor. Tıpkı yolumuzun üzerinde bulduğumuz keklik yuvasındaki yumurtalar gibi.

Yola devam ettikçe birbirinden güzel manzaralar karşımıza çıkıyor. Daracık bir kuytuda özel yetiştirilmiş lale bahçesini andıran ve yerini çok az insanın bildiği bir lale ocağına götürüyorum dostlarımı. Bol bol fotoğraf çekiyoruz burada. Yarım metreyi aşan bembeyaz karın eteğinde olanca kırmızılığı ile Toros Dağ Lalelerinin oluşturduğu muhteşem manzaradan ayrılmak zor olsa da yolumuza devam ediyoruz.

Her adımında bir başka güzelliğine tanıklık ettiğimiz yolculukta Konya İl sınırından çıkıp Antalya sınırlarına giriyoruz. Güneşin de kendini iyiden iyiye hissettirmesiyle birlikte eriyen kar suları toprağı yarıp minik derecikler oluşturuyor. Hafif esen rüzgarın sesi ile şırıl şırıl akan kar sularının çıkardığı seslerin ahengiyde Akdam Yaylasına ulaşıyoruz. Yılın bu zamanlarında yaylanın ıssız olabileceğini düşünürken bizi Akdam’lı bir çoban ve koyun sürüsü karşılıyor. Kısa bir süre koyunların, keçiler ve çoban köpeğinin fotoğrafını çektikten sonra yine hareketleniyoruz. Muhteşem manzaraya çok yaklaştığımız için olsa gerek içimizde hoş bir heyecan doğmaya başladı.

Aştığımız her vadide bir başka muhteşem manzara ile karşılaşıyor, farklı çiçeklerle bezeli bahçelere ulaşıyorduk. Ufak bir tepede rastladığımız doğal sümbül bahçesi aklımızı başımızdan almaya yetiyor.

Akdam Yaylasını çıkıp tepeye ulaştığımızda Eğrigölün o muhteşem manzarası ayaklarımızın altına seriliveriyor.

Ala Parçalı bulutların arasından süzülen güneş ışıkları, karlı Toros Dağlarının eteklerindeki masmavi göle yaşam pınarları akıtıyor. Gölün çevresinde oluşan su kanalları da bu muhteşem güzelliğe güzellik katıyor.

Vakit kaybetmeden kırmızı, sarı, mor ve beyaz çiçeklerin arasından gölün yanına iniyoruz. Etrafta kendi halinde koşuşturan yılkı atları bizlere görsel şölen sunuyor. Gölün kıyılarında toplanan sarı balıkların meraklı bakışları altında hissediyoruz kendimizi.

Bu yıl beklediğimiz gibi ıssız bulmadık buraları. Bir tarafta koyun sürülerini önüne katmış çobanın ıslık sesleri, diğer tarafta İstanbuldan gezmeye gelen safaricilerin sesi bu sükûneti bozmaya yetiyordu. Her ne olursa olsun özgürlüğümüzü en iyi hissettiğimiz bu yerin etrafında gezmeye ve çeşit çeşit çiçekleri fotoğraflamaya başladık.

Katlandığımız bunca zahmetin ardından fotoğraf karelerimize Toros Dağ Lalesi, Çiğdem, Sümbül, Safran, Ters Lale, Bardakçıl, Kar Çiçeği ve Yoğurt Çiçeğini de dahil ederek dönüş yolculuğuna koyulduk.

Zamana karşı keyifli bir yarışın sonuna yaklaştıkça acıktığımızın farkına daha çok varmaya başlamıştık. Akdam yaylasına ulaşınca soframızı yeşil çimenlerin üzerine kurduk. Yanımıza aldığımız azıkta ne varsa Akdamlı bir amcayla paylaşıp karnımızı doyurduk. Çimlerin üzerinde oturdukça yorgunlumuzu daha çok hissetmeye başlıyorduk. Yolumuz uzun ve zorlu olması da bizim acele etmemize en büyük sebeplerden birisiydi.

Yaylanın çobanı koyunlarını yaylıma götürürken bizde sürünün peşinden ilerleyip birkaç güzel fotoğraf yakalamaya çalıştık. Ala karlı Toros Dağlarının zirvesinde, çobanın çaldığı ıslığın rüzgar sesine karışarak oluşturduğu armoniyi tarif edemem.

Ekibimiz ve ben yol katettikçe güneşte dağların ardından batıyordu. Güneşin etkisi azaldıkça dağları taşları serinlik kaplıyor, üşümeye başlıyorduk.

Nihayet gezimizi planladığımız şekilde tamamladık. Ekibimiz ile birlikte bir başka zaman farklı bir yere yolculuk için anlaşıp vedalaştık.

 

  

 
Toplam blog
: 2
: 253
Kayıt tarihi
: 13.02.14
 
 

Şehir hayatına virgül koyarak dağlara, Toroslara koşan biri... ..